Sorunlarla uyandığımız, güne endişe
içinde başladığımız bir dönemdeyiz. Geri kalmışlığın tüm belirtileri içinde kaygılarımız
giderek artıyor. Oysa gelişmiş ülkelerde sağlık, eğitim, hukuk ve kentleşme
niteliği gibi konularda güven bunalımı yaşanmıyor. Devlet kurumu uygar kurumlarda, bireylerin yaşam
kalitesini korumakla bizzat sorumlu iken ülkemizde maalesef temel haklar bile yok sayılıyor.
Devamında da hemen her sektörde kaotik düzen kurulmuş durumda. Şiddete eğilim, akıldışılık,
yolsuzluk, işsizlik gibi sorunların kapladığı bu dönemi nasıl aşacağız
sorusuna; ağız birliği yapmışçasına “eğitim ile!” yanıtını veriyor herkes. Peki, her şeyin çözümü eğitimden geçiyorsa, tüm
umutların bağlandığı ve fedakârlığın sadece kendilerinden beklendiği öğretmenler
bunu, tek başına ve nasıl başaracak?
27 Kasım 2014 Perşembe
31 Ekim 2014 Cuma
PARA NEDİR ?
Para, sadece ona sahip olmayı zenginlik saydığımız, alım gücü ile aklımızdan çıkmayan değer diye tanımlanabilir. Napolyon’un, “bir savaşı
kazanmak için gerekli üç şeyi “para, para, para” diye açıklamasını da anımsayarak,
çoğu kez “başarının tek sırrı paradır” diye söylenir. Çoğunlukla da bu iddia
doğrulanıyor çünkü ekonomik refah varsa yaşam koşulları kolaylaşıyor, sağlık ve
eğitimde en iyi seçenek bulunuyor, öğretiler nitelik kazanıyor. Hatta aşk bile önce
parayla sonra sevgiyle besleniyor. İletişim yöntemlerinde en etkin öğe yine
para oluyorken nasıl aklımızdan çıksın değil mi? (bir tür şifre kırıcı sistem de denebilir)
22 Ağustos 2014 Cuma
DEMOKRASİYİ SİNDİRMEK
Demokrasi
Yönetim şekli, demokrasi mi olsun diktatörlük
mü diye sorulsa koro halinde elbette "demokrasi olsun" diyeceğiz. Halkın
kendi kendini yönetmesinin en ideal yönetim biçimi olduğunu
çocukken öğrendik. Öğrendik de, uyguladık mı diye sorulsa bu
sefer de aynı koro üzüntü içinde hayır diyecek, hemen içinde
olduğu, bildiği haksızlıkları anlatmaya başlayacak. Ben de
demokrasiyi hak etmediğimizi düşünüyorum çoğu kez, Hep
bildiğimiz, konuştuğumuz şeyler aslında!
21 Ağustos 2014 Perşembe
ZAMAN EKONOMİSİ
Zamanı Doğru Kullanabilmek
3 Haziran 2014 Salı
ARINABİLMEK
Soma felaketi ile yitirilen canlar
ve ardından öğrendiğimiz skandallar, yağışlar nedeni ile taşan caddeler, çalınan
oylar, suçsuz yere ölen, yaralanan insanlar, terör, trafik ve sadece lafta
kalan söylemler! Dinlemekten, öğrenmekten ve tepki vermekten hepimiz bezdik aslında! Manşetler
sürekli yapılan yanlışları, ihmali, hukuksuzluğu haber veriyor. Okuyoruz, ardından
da elimizdeki iletişim kaynaklarına sarılıp başlıyoruz birilerine yağdırmaya.
Sosyal medya, arkadaş sohbetleri
ve toplumsal etkinliklerde izlediğim, dinlediğim herkes mevcut düzenden
yakınıyor, olumsuzlukları eleştiriyor ve neredeyse kahroluyor. Nedense sorunlar çözülmüyor
tam tersi çığ gibi büyümeye devam ediyor. Sanki konuşanlar hep haklı, doğru da, sesi
duyulmayanlar suçlu sadece. Oysa esas sorunların nedeni, içimizde, hatta yanı başımızda
belki. Eleştirdiğimiz düzeni severek, isteyerek biz oluşturmuş, göz yummuş
değil miyiz? Çevrenize bakın, kural ihlali yapan (işini bilen), kanun çiğneyen, konu kendisine gelince
yanlışı normalleştiren bireylerden fazlaca göreceksiniz. Bazılarını alkışlıyoruz bile, kanıksadık artık, her
şey normal geliyor. Oysa yaşadığımız erozyonu boş verdiğimiz, bana ne dediğimiz küçük görüntüler oluşturdu. Düşmanların suçu yok biz dağıldık.
30 Nisan 2014 Çarşamba
PARİS NOTLARI
(son güncelleme 26.12.2019
bu yazının üzerine, Paris'e iki kez daha gittim. Yeni lezzet durakları için eklemeler yaptım)
Bu yazımda Paris gezimizden bazı notlar aktaracağım. Aslında tatil programlarının ayrıntıları ile sosyal medyada yayınlanmasına sıcak bakmayan gruptayım. Bir yandan özel yaşamın sakınılması gerektiğine bir yandan da tatillerin farklı amaçlarla yapılıyor olmasına dikkat edip genelde yolculuklarımı yüksek sesle konuşmuyorum. Her tatilin bütçesi, beklentileri ve kişinin yaşamdaki öncelikleri çok değişkendir. Bir insana nefis gelen bir yemek tarifi, konaklama şekli ya da görülmesi mutlaka gereklidir diye önerilen yer, diğerine cazip gelmeyebilir.
Yolculukları paylaşmak istemiyorum, sebebi gündemi boş yere meşgul etmeye veya
yanıltmış olmaya çekinmekten kaynaklanan bir hassasiyet olabilir. Ancak, son yolculuğumda Paris ile ilgili yayınlanan notlardan çokça faydalandım ve bilgi paylaşmayı sorumluluk olarak algıladım.
Zamanı doğru kullanmak adına o kadar kazanımım oldu ki ben de Paris’i ziyaret
etmeyi planlayanlara iletmek üzere bazı deneyimlerimi yazmaya karar verdim.
28 Nisan 2014 Pazartesi
KADIN ALDATTIĞINDA
Ülkemiz genelinde, özellikle Doğu
bölgesine yayılan toplum yapısında erkeklerin evlilik dışı ilişkilerinin olması
olağandır. Hatta aldatmak çoğu evde, erkekliğin şanındandır denilecek kadar
rutin bir olay haline gelmiştir; haber değeri yoktur kısacası. Erkekler de
kadının aldatılan ve mağdur rolde olmasını benimsemiştir. Kendisinin yaptığını
eniştesi de damadı da yapabilir mantığı, kuşaklar boyu yazılı olmayan kurallar arasında kabul edilmiş, kadınlar cephesine hiç bakılmamıştır.
Erkeğin
cinsel arayışları kadın için geçerli olamaz kabulü artık yıkılıyor, günümüzde
kadınlar da erkekler kadar rahatça aldatıyor. Üstelik durum, birkaç istisna örnek
olmaktan çıkmış haldedir… (Yayınlanmış istatistiklerden, eşini aldatan kadınlar ile ilgili şaşırtıcı oranları -muhafazakar bir
toplum olduğumuz halde- öğrenebilirsiniz.) Kadının aldatması, hem kentlerde hem de kırsalda
yaşanabildiğine göre eğitim düzeyi ya da kültür birikimi ile bağlantılı değildir.
Çok tutucu ailelerde dahi kadınların da korkusuzca ikinci hatta üçüncü ilişkiyi yaşadığı biliniyor.
Erkekler gibi bir tür gereksinim ya da doğal hak olarak görüyor olabilirler!
15 Nisan 2014 Salı
ERKEKLER NEDEN ALDATIYOR?
ERKEKLER NEDEN ALDATIYOR?
Kadın erkek ilişkileri üzerine,
olağanın dışında yorum yapıp düşünce açıklamak riskli konulara değinmek
anlamına geliyor. “İkinci Kadınlar
Varlıklarını Neden Gizlemiyor” konulu yazımı yazarak cızzz konular
kategorisine giriş yapmış oldum. İlintili olarak da aldatmak hakkında yazmak
istedim. Ancak yazması zor ve yakın çevremizde illa ki birini işaret edecek
diye örnekleme yapmanın bile sakıncalı olduğu bir konu…
7 Nisan 2014 Pazartesi
İKİNCİ KADIN’LARIN VARLIKLARI
İKİNCİ KADIN
Önce
“ikinci kadın” kimdir diye soranlara bilgi olsun diye tanımını yazayım; erkeklerin, hem yasak hem çarpık ilişkisindeki
kadına yüklenen tanımdır.(her yasak
ilişki çarpık değildir, not bölümünü okuyunuz lütfen) Siyaset ve iş
dünyasında yasak ve ince hesaplı ilişki fazla olduğundan, ikinci kadın tiplemesinde fazlaca örnek
görebiliriz. Aktif siyasetin içinde olan bir arkadaşım, bu konumda
olan kadınlar neden varlıklarını illa göstermek, hissettirmek istiyorlar, erkek olarak hiç anlayamıyorum
diyerek yeni bir konu başlığı yarattı. Ben de görüşümü yazarak yanıtlamak ve
paylaşmak istedim.(özel yaşamımı yakından görenler, yazı içeriğinin beni değil Ankara kulislerini anlattığını bilecekleri için kalemimi özgür bıraktım)
4 Nisan 2014 Cuma
FARKLI GEZEGENLERDEN GELEN MESAJLAR
FARKLI GEZEGENLERDEN GELEN MESAJLAR
İlişkiler tıkandığında, uzaydan geldiğimizi veya eşimizin uzayda yaşadığını söyleyerek anlaşılamadığımızı belirtiyor, yaşadığımız öfkeye kılıf buluyoruz. Erkekler ve kadınların olaylar karşısındaki tutumları neden bu kadar değişik, her şeyi genetik ile açıklamak doğru mu diye düşündüğüm için yetişme koşullarının en az hormonlar ve genler kadar etkili olduğunu anlatan bir yazı yazmıştım. Geri dönüşlerden benim gibi düşünen çok kişi olduğunu gördüm. Ancak aksini iddia edenler de var. Onlar, kadın- erkek arasındaki zıt duygusal yapının büyüme tarzına değil biyolojik oluşuma bağlı olduğuna inanıyorlar. Yaşadıkları veya tanık oldukları birkaç olayı aktaracağım, gerçekten yanlış anlaşılmalar olabiliyormuş! Sadece kadın ya da erkek olmak farklı algıya, günah almaya yeter diyenler için, biraz da mizah olsun diye dinlediğim örnekleri yayınlıyorum.
İlişkiler tıkandığında, uzaydan geldiğimizi veya eşimizin uzayda yaşadığını söyleyerek anlaşılamadığımızı belirtiyor, yaşadığımız öfkeye kılıf buluyoruz. Erkekler ve kadınların olaylar karşısındaki tutumları neden bu kadar değişik, her şeyi genetik ile açıklamak doğru mu diye düşündüğüm için yetişme koşullarının en az hormonlar ve genler kadar etkili olduğunu anlatan bir yazı yazmıştım. Geri dönüşlerden benim gibi düşünen çok kişi olduğunu gördüm. Ancak aksini iddia edenler de var. Onlar, kadın- erkek arasındaki zıt duygusal yapının büyüme tarzına değil biyolojik oluşuma bağlı olduğuna inanıyorlar. Yaşadıkları veya tanık oldukları birkaç olayı aktaracağım, gerçekten yanlış anlaşılmalar olabiliyormuş! Sadece kadın ya da erkek olmak farklı algıya, günah almaya yeter diyenler için, biraz da mizah olsun diye dinlediğim örnekleri yayınlıyorum.
1 Nisan 2014 Salı
ENERJİ HIRSIZLARI
ENERJİ HIRSIZLARI
Mutlu
olma halimiz aniden kaybolur, bazen de üzerimize nedensiz bir hüzün yapışır.
Anlam veremediğimiz moral kayıplarını, baş ağrılarını çoğu kez anlayamayız, huzursuz
oluruz. Bu durumun nedenlerinden birisi yakın çevremizdeki “Enerji Hırsızları”
desem şaşırabilirsiniz. Adında hırsız var ama bu kişiler yaşamımıza akraba ya
da arkadaş statüsü ile rahatça sızarlar. Biz de bilinçsizce, kendimizi korumak
yerine ikramla, hürmetle ağırlarız bu insanları. (İzinsiz olarak bir şey almaya çalmak
denildiği için hırsız sözcüğünü kullandım, mutluluk da bir servettir çünkü)
28 Mart 2014 Cuma
HANGİ GEZEGENDE BÜYÜDÜK ACABA?
FARKLI GEZEGENLER
Yıllar önce kadınlar ve
erkeklerin farklı gezegenlerden olduğunu anlatan kitap serileri yayınlanmıştı, karşı
cins ile yaşanan iletişim kopukluğunun analizi yapılıyordu. "Erkekler ne
söylüyor kadınlar ne anlıyor" konusu hala güncelliğini koruyor. Çünkü insanlık
kadar eski olan bu sorunu tam olarak çözen veya adlandıran bir bilgin çıkmadı
henüz. Sorunların kaynağını, değişik gezegenlerden gelmiş olmaya bağlayan da var
biyolojik yapı taşlarına bağlayan da! Tek ortak nokta, herkesin anlaşılamamaktan
şikayetçi ve kırılgan olarak yaşaması sanırım.
Taraflar olarak çoğu zaman
birbirimizi anlamıyoruz gerçekten; kadın
ve erkeğin radikal bir olaya dahi aynı tepkiyi veremediğini görmüşsünüzdür. Kadınları
çözdüm diyen erkek zaten yok gibi (olgunluk dönemini
yaşayanlar hariç) Aynı şekilde beraber olduğu erkeğe son derece
anlayışlı davranan, insan olmak ile dişiliği birbirine karıştırmayan kadın tipi
de bir o kadar az galiba. Erkekler daha sade ve gerçekçi, kadınlar daha
karmaşık ve duygusal görünüyor.
13 Mart 2014 Perşembe
ACI BİR KAYIP; "BERKİN"
BU NOKTAYA NASIL GELDİK ?
#Berkin Elvan |
Türkiye, ekmek almaya giderken
vurulan küçük bir çocuğun kaybı ile sarsıldı. Ebeveynler, bir çocuğun
doğumunun ve varlığının ne kadar kutsal olduğunu bildikleri için herkesten daha
çok üzüldü. (Sadece masum bir çocuğun ölümüne
değil ülkenin içine düştüğü çıkmazın nelere denk geldiğini gördüğümüze de
üzüldük.) Her ortamda ayrım yapmadan bizi korumak, güvenliğimizi
sağlamak ile görevli polisler neden böylesine orantısız güç kullanıyor, hepsi
mi vicdanını terk etti diyerek kahroluyoruz. Korkutmak veya engellemek için
değil yok etmek için vuruyorlar, düşmanla savaşıyorlar sanki! Polisin sıktığı
gaz ve ilaçlı suya, attığı dayaklara ve kullandığı silahlara bakınca "hangi
savaştayız?" diye soruyorum. Düşman kim diye birbirlerine soruyorlar mıdır? Sanki
ülkemizin bayrağı indirildi, başka milletlerin tankları caddelerde geziyor,
esaret altındayız da nefsi müdafaa yapılıyor. Hiç kimse sokaklara sosyal
etkinlik olsun diye dökülmez, macera olsun diye sakatlanmayı, ölümü göze almaz.
Yıllarca geriye gittiğimizi kimse göremiyor sanırım.
7 Mart 2014 Cuma
BAHAR TEMİZLİĞİ
BAHAR TEMİZLİĞİ
Bahar temizliği, kadınlar
arasında detaylı temizlik anlamına gelen bir ifadedir. Gerçek anlamda titiz
olunmayan evlerde sadece misafirin göreceği yerler temizlenir, köşe bucak
dağınık ve tozludur. (Esaslı
temizlik ancak, baharda, bayramlarda, çok özel günlerde yapılır ama kalkıştığımız
işi büyük temizlik değil bahar temizliği ile diye anarız.) Kış
günlerinin bitmesi ile isli, dumanlı günler de biter, baharda evlerin ıssız
köşeleri bile tertemiz olur. Bir yandan temizleriz bu bahane ile ciddi bir eşya
ayıklaması da yaparız. Giymediğimiz kıyafetlerden başlayarak, el sürülmeyen
eşyaları yaşamımızdan çıkarıp alınacaklara yeni alanlar açarız. Bir anda
hafifleriz, evimizi, eşyalarımızı daha çok severiz sanki.
19 Şubat 2014 Çarşamba
SİHİRLİ DİLEKLER
SİHİRLİ DİLEKLER
Erişkinlerin ne çok görevi var,
say say bitmez. Aile sorumluluğunu taşımak, iş yaşamının gereklerini yapmak, kariyer
planlamak, para kazanmak, tüketileni
yeniden pişirmek, kirleneni temizlemek, çocuklara iyi bir eğitim vermek,
geleceklerini kurmak diye başlayan upuzun bir sıralamayı gerçekleştirmeye,
yükünü taşımaya çalışıyoruz. Görev alanlarımızı ve sorumluluklarımızı anlatan benzer
iş sıralaması herkesin aklında sabit bir alanda depolanıyor galiba. Bulunduğumuz
konuma göre hep bir şeylerle uğraşıp yoruluyoruz. Bazen de moralimiz çok bozuk
oluyor, karamsarlığa kapılıyoruz. Enerjinizin tamamen tükendiğini sandığınız
anda, aniden birisi kulağınıza on tane sihirli dilek hakkın var dese ne olur, neler
dilerseniz diye sorulduğunda gündem değişse keşke! (Ben
sohbet anlarında bu soruyu bazen bilerek soruyorum. Özellikle gençlere ve yaşam
yorgunlarına moral olsun diye kullandığım bir argümandır. Sonucun ne olduğunu denemek isterseniz, özellikle çocuklara sorun derim. İç dünyalarındaki
yargıları ifade edişlerine, dileklerinin masumluğuna, hayal güçlerinin
zenginliğine ve isteklerinin ne kadar öğretici olduklarına şaşıracaksınız. Çocuklar
ve gençlerin gözlemleri çok önemlidir.)
Gelelim dileklerimize, İlk üç-dört dileğin konusu genelde aynı oluyor. Sonra sihirli dileklerin konusu değişmeye, kişiselleşmeye başlıyor.
Gelelim dileklerimize, İlk üç-dört dileğin konusu genelde aynı oluyor. Sonra sihirli dileklerin konusu değişmeye, kişiselleşmeye başlıyor.
14 Şubat 2014 Cuma
4 ERKEK / 4 KADIN (Hayatımızdaki en önemli kişiler )
ÖZENMEK VE ÖZENİLMEK
İkili ilişkilerin anahtar kavramını
“özenmek ve özenilmek” diye algılıyorum.
Özenli olmak, kendimizce önemli
bulduğumuz kişiye verdiğimiz önemin bize ait yöntemler ile ifade
edilmesidir. Sözlük tanımı ise bir şeyin
iyi olabilmesi için gösterilen çaba olarak geçiyor. Çok sıradan, bir sözcük
gibi görünse bile çevremde, şiddetle gereksinim
duyulan bir davranış biçimi olduğunu biliyorum.
Aile ve iş yaşamındaki
ilişkilerde ne kadar özenli olduğumuzu ölçmüyoruz çoğu zaman. “Başkaları ne der” baskısı ile büyütüldüğümüz
için önemli ayrıntıları gözden kaçırabiliyoruz. Dış çevrenin eleştirisinin ne
olacağı ile aşırı ilgilendiğimiz bir sistem oluşturulmuş. Başkalarının geri
dönüşlerini önemsiyoruz, yanı başımızdakilerin değil. Oysa herkesin karşı cins
ile iletişiminde dört temel ilişkisi var, önemli olan da bu ilişkiler. Kadınlar
için babası, erkek kardeşi, kocası ve oğlu iken erkeklerde de annesi, kız
kardeşi, karısı ve kızları olarak açıklayabiliriz (kardeş
ve çocuk olmadığı örneklerde sayı azalıyor ama içerik değişmiyor)
Bu dört ilişkiye verilen değeri çok önemsiyorum. Çünkü çekirdek ailedeki
nitelik, insanın kendini bulduğu, anlatabildiği ve karşıdakini bir yere koyma halini
anlatıyor.
Özen göstermek nasıl bir
şey, yeteri kadar fedakarlık yapmıyor muyuz? Yazıyı okuyanların bir kısmı, "ben
zaten en iyisini yapıyorum" diye düşünse de biraz özeleştiri yaptığında farklı içsel
itiraflar ile yüz yüze gelecektir.
11 Şubat 2014 Salı
İLETİŞİM VE BAĞIMLILIK
İLETİŞİM
Teknoloji hızla
ilerler iken kitleleri de kendine bağımlı yaptı. Telefon ve
tabletlerimiz, günün her saatinde yanı başımızda, temel organmış gibi bir parçamız oldular artık. İkili
görüşmelerde bile bir el yemek yiyor diğeri bir şeyler yazıyor,
sinemada bir göz filmde diğer göz telefonda. Konserde, konferansta,
yolculukta, iş yerinde hatta ders saatinde bile herkes online durumda. Bu işte
bir tuhaflık yok mu?
Yakın zamanda
katıldığınız cenaze, konser, yemek daveti, toplantı, sempozyum ve benzer
etkinlikleri düşünün. Size veya çevrenizdekilere gelen telefondan kaç tanesi
acil kodluydu acaba! Değil kapatmak, sessize alma nezaketi bile ağır
kaçan bir diyet gibi algılanıyor. Kim kapıda kaldı, erken doğum mu başladı,
arabanıza mı çarpmışlar, okul servisi kaza mı yapmış, kim ölmüş, uçak mı düşmüş ve haber geç gelmiş?
Uçak deyince zaten bir başka kriz anı olarak değerlendiriyorum. Konuşur pozisyona
geçebilmek için sadece 5 dakika beklemek bile çok geç kabul ediliyor, daha
inişe geçmeden telefonlar açılmış ve ele alınmış oluyor. Stratejik bir savaşın
kahramanları başrolde, asrın operasyonunu başlatacaklar sanabilirsiniz!
31 Ocak 2014 Cuma
HİLELİ GIDALAR VE YANILTICI BİLGİLER
SAĞLIKLI BESLENME
SENDROMU
Son
yıllarda sağlıklı beslenme üzerine o kadar yazı yazıldı, bilgi verildi ki artık
kafamız karmakarışık oldu. Sağlıklı beslenmeyi, yeni öğreneceğiz, bildiğimiz her
şey yanlışmış algısı oluşturuldu. Doğanın bize sunduğu besin türlerini yeme
alışkanlıklarımıza göre tüketen ve uzun
ömür yaşamış örnekler tesadüf sanki, onlar bilmeden yaşamışlar! Mucize bulmuş
gibi bunu yiyin şunu için diye başlayan yazılardan sıkıldım artık. Bir doktorun
uyarılarını, önerilerini başka bir doktor veya beslenme uzmanı yalanlıyor. Kime
inanacağız? Herkes bu işin piri olmuş,
biz ise yolunu bulmayan şaşkınlar pozisyonundayız.(ben,
nesiller boyu yanılmadıklarını umarak aile büyüklerimin mutfak düzenini devam
ettiriyorum.)
21 Ocak 2014 Salı
YASAK İLİŞKİLER
AŞK NİYE YASAK OLSUN Kİ !
Yaşam
boyu karşılaştığımız her olay özel değildir, çoğu zaman haber niteliği taşımaz. Ancak, yasak aşk ve yolsuzluk denilince hemen
toplum refleksi oluşuyor. Zaten ikisi dışında hangi haberler “flaş haber “veya
“son dakika haberi ”diye veriliyor ki! Yasak aşk, merak edilme açısından yolsuzluğun
da önünde gidiyor galiba. Kimi zaman siyasete, iş dünyasının erklerine bile yön
verebildiğini görebiliyoruz. Aldatma, insanoğlunun çok yönlü olmasından mı veya
her yönü için bir başkasını sevebilme kapasitesinden mi kaynaklanıyor,
bilinmez. (sosyologlar, psikologlar bile farklı
yanıtlar verebilir.)
15 Ocak 2014 Çarşamba
ÖZLÜ SÖZLER
AZ OLUP ÖZÜ ANLATABİLMEK
Yaşanmış olaylar sonucu çıkan ortaya çıkan kayıplar ya da kazanımlara tecrübe diyoruz. Her yetişkin deneyimli olmak adına bir şekilde bedel ödemiştir. (gençlik ile tecrübenin buluştuğu istisnalar hariç) Yakınımızdakileri uyarmak için de kulağımıza küpe olan söylemleri sık sık kullanırız.
Anadolu’nun
çoğu yerinde karşıdakine verilmek istenen duygusal mesajlar veya uyarılar yöreye özgü deyişlerle
anlatılır. Sitem, eleştiri, bazen de hakarete varan düşünceler ince bir mizah ile
dilden dile gezer. Buna, diplomasinin halk arasındaki hali de diyebiliriz.
Yaşanmış olaylar sonucu çıkan ortaya çıkan kayıplar ya da kazanımlara tecrübe diyoruz. Her yetişkin deneyimli olmak adına bir şekilde bedel ödemiştir. (gençlik ile tecrübenin buluştuğu istisnalar hariç) Yakınımızdakileri uyarmak için de kulağımıza küpe olan söylemleri sık sık kullanırız.
Yaşamın farklı evrelerine ait gerçekler, özlü sözler olarak bir şekilde hayatımızda yer
alıyor. Bu sözler çoğu kez ders niteliği taşıyacak kadar kuvvetli mesajlar verir,
eğitici yanı yüksektir. Sorgulamaya, düşünmeye yol açsın diye zamanında bilge birisi
söylemiştir. Modern çağda da bu alışkanlık devam ediyor. Sosyal medyada elden
ele gezen söylemler, sloganlar var, kiminin profilinde, kiminin duvar yazısında
büyük laflar okumak mümkün. Ekranı açar açmaz karşılaştığımız haftanın veya günün
sözü, bir yerden gözümüze ilişiyor, sonra da sanal trafik ile çok kişiye
ulaşıyor.
11 Ocak 2014 Cumartesi
YAZILAR YAZANI MI ANLATIR SADECE!
YAZILARIN " TEMA"SI
Blog sayfamı birkaç arkadaşımın ısrarı ile açtım. Sürekli, aramızdaki kişisel yazışmalar ya da sohbetlerdeki anlatımlarını niye yayınlamıyorsun diyorlardı. Ben de bu fikri benimsedim ve ara sıra yazmaya başladım. Yaşama ya da tanık olduğum olaylara ait görüşlerimi yazıyorum, (ailemi, özel yaşamımı referans göstermemeye çok dikkat ederek ) kendi çapımızda bir şeyler paylaşıyoruz. Yorumlar genellikle kişisel mailime geldiği için onları yayınlamıyorum, fazlaca okuyan olmuş. İlgilenenler için iyi bir iletişim kanalı olduğunu düşünüyorum. Özele dayalı olmayan sosyal bir proje ya da paylaşım alanı oluştu diye algılıyorum, riskleri olsa da eğlenceli bir iş aslında. Risk, sanki her yazdığım yazının bir mesaj ya da kendimden bir örnek gibi algılanması durumunun oluşmasıdır. Bu da okuyanın algı ağı veya ne anlamak istediği ile ilgili olduğundan yapacak bir şey yok sanırım.
Bu açıklamayı neden hissettim? Güçlü kadınlar başlığı ile yazdığım yazı için
eşimin tepkisini merak edenler oldu. Tabii ki orada kendimi/bizi anlatmadım, o
da böyle algılayacaktır herhalde! (Çok konuda
geleneksel erkek tiplemesini aştığı için şanslıyım. Ön yargı ile okuduğunu sanmıyorum, üstüne bile
almayacaktır) Bir konuyu incelerken, gözlemlere dayalı analizler
yaparken niye insan illa ki kendini anlatsın. Ayrıca özel yaşamı ulu orta paylaşmayı doğru bulmayanlardanım.
8 Ocak 2014 Çarşamba
GÜÇLÜ KADINLAR ÜZERİNE
GÜÇLÜ KADINLAR
Son zamanlarda başlığı
ya da teması “güçlü kadınlar” olan çeşitli yazılar okudum. Kimisi övgü kimisi
eleştiri yüklüydü. Sanal ortamda elden ele gezen bu mailleri erkekler mi
yazıyor bilemiyorum doğrusu. (yoksa kadın kadına bu kadar acımazsız değildir herhalde.) Gelen yazının birinde, mükemmel özelliklere
sahip kadınların erkeklerini kaybettikleri (daha doğrusu
kaptırdıkları) yazıyordu. Rakiplerin,
daha vasıfsız, iddiasız hatta güzel bile sayılamayacağı halde söz konusu erkek
üzerinde çok etkili oldukları işlenmişti.
Bir başkasında, eril özelliklerin dişiliği yok ettiği
anlatılıyordu. (Erkeklerin uzmanlık alanlarına
karışmamak anlamında) Bir diğerinde güçlü kadınların çevresince
sömürüldüğü, kadının da merkez olma duygusu ile ses çıkarmadığından söz
ediliyordu. Genel olarak güçlü kadınlar, farklı şekillerde eleştiriliyordu. Sanal dünyada
benzer yazılar elden ele dolaşıyor, çok ilgi çekiyor sanırım. Ben de aynı konuda yazmaya karar verdim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)