Para, sadece ona sahip olmayı zenginlik saydığımız, alım gücü ile aklımızdan çıkmayan değer diye tanımlanabilir. Napolyon’un, “bir savaşı
kazanmak için gerekli üç şeyi “para, para, para” diye açıklamasını da anımsayarak,
çoğu kez “başarının tek sırrı paradır” diye söylenir. Çoğunlukla da bu iddia
doğrulanıyor çünkü ekonomik refah varsa yaşam koşulları kolaylaşıyor, sağlık ve
eğitimde en iyi seçenek bulunuyor, öğretiler nitelik kazanıyor. Hatta aşk bile önce
parayla sonra sevgiyle besleniyor. İletişim yöntemlerinde en etkin öğe yine
para oluyorken nasıl aklımızdan çıksın değil mi? (bir tür şifre kırıcı sistem de denebilir)
Zengin olma olasılığı, hayallerimizi besleyip,
motivasyonumuzu arttırdığından, düşler dünyasına sıkça gidip, gerçekleşmesi istenen dilekleri sıralıyoruz bir
anda. Ancak her birey aynı nedenle istemiyor zenginliği, hayallerimiz de bizim
gibi değişken. (herkes kendinde olmayanı istiyor aslında.)
Kimisi, çok pahalı bir ev /araba sahibi olmak,
Kimisi, göz kamaştıran mücevherler ile anılmak,
Kimisi üretmeden sadece tüketebilmeyi veya çalışmadan meslek sahibi olmayı
arzuluyor. Bazı insanlar ise zenginliği tam tersi düşünceler ile istiyor; işveren
olmak, projeler üretmek, paylaşmak duygusu baskın. Bazen de insan parayı, kendisi ile
barışabilmek üzere arıyor. Alım gücü, ruhsal gelişimi sonradan ne kadar etkiler
bilmem ama dış görünümü düzeltmeye iyi geldiği kesinlikle doğru. Çünkü para, maddeye
etkisi anında gözlemlenen kimyasal ürün gibidir, kimleri bakmaya, yaşamaya
katlanılabilir yapar şaşarsınız. Hatta “Tanrım Beni Baştan Yarat” şarkısı bazen
gerçek olur, kaşı / gözü, adım atışı dahi değişir insanın. (sihir gibi)
Para, her derde deva
sanılıyor ama eksikliği gibi fazlalığı da sorunun ta kendisi! Parasızlık bazen
bunalım nedeni iken, başka bir evde ise çok paranın yan etkileri, beraberinde
getirdiği sorunlar yaşanıyor. Standart bir aile yaşamıyla servetini
değiştirecek insanların varlığını bilmek bile çok sarsıcı! Zaten zenginlik tek
başına bir değer olsaydı varlık içinde yaşayıp mutsuz olan ya da bizi mutsuz
eden kimse kalmazdı ki… (parayı sonradan
bulan insanların yarattığı kültürel deformasyonların ortasında kalıp boğulmaya
hiç girmeyeyim) Gerçekten tuhaf bir kazanım, kimisi insana göre araç, kimine göre de amaç olan bir hedef.
İnsanlara, para araç mı/amaç mı veya neden bu kadar gerekli
diye sorulsa yanıtı kişiye göre değişecek ve sınırsız cevap hakkı doğacaktır… Ben,
araç olarak kullananlardanım ve tamamen öznel bir varsayımda bulunarak para
önce özgürlük için gerekli diye yanıtlarım. Risk taşıyan olaylarda, dönüm
noktalarında sağlıklı karar alabilmeyi, yaşlılık günlerini planlayabilmeyi ya
da sevinçlerimizi ertelememeyi özgürlük olarak algılıyorum. Alışverişte, yolculukta, eğitimde “özellikle de çocuk büyütürken” verdiğiniz kararlarda para
belirleyici etken değilse ruhunuz daralmaz. Yaşamı kendinize göre modellerken
bir yandan da iletişim aksamalarına yeni bir soluk getirmek, yaralı gönül ilişkilerini
onarmak, talihsiz hataları düzeltebilmek gibi epey ayrıntı var, kişiyi özgür
kılan. Geçmişteki pişmanlıklarını anımsayarak,
deneyerek
öğrenmek hakkının ne kadar kıymetli olduğunu herkes söyleyebilir. Çünkü deneyim,
illa ki bir kayıp sonrasında elde edilen bilgidir. Bazen zaman, sağlık bazen de
ilişki veya para kaybeder insan. Büyük hayaller ile kurulmuş evlilikler ya da iş
ortaklıkları sona erdiğinde, yeniden başlayabilmek mevcut düzen ile vedalaşmayı
gerektirir. Yine özgürlük ve para eşleşir, kişi fazla düşünmeden gerekeni yapıp,
acizlik duygusunu kuvvetle silip atmak, duruşunu korumak ister.
Zenginlik ya da yoksulluk teması, filmlerde, romanlarda ve
kişisel gelişim analizlerinde aşk kadar işlenmiştir herhalde… İlişkilerin,
değer yargılarının (neredeyse) sadece paraya endekslenmiş
olmasını sıkça eleştiriyorum, o yüzden düşüncelerimi yazmak, paylaşmak istedim.
Bireylerin, yetenekleri, bilgi/görgü birikimleri ve hayalleriyle değil de maddi
değerler ölçülmesi, çoğu insanı (özellikle de gençleri) yanılgı içine düşürüyor.
O zaman da hedef sadece zenginliğe ulaşmak oluyor. Öyle ki, paranın elde edilme
yöntemini sorgulamak bile önemi yitirmiş görünüyor. Beyin yapısı, dış görünüş
kadar donanımlı olamayınca yaşamdaki öncelikler sırası da yanlış diziliyor çoğu
kez.
Paranın tüm kapıları açan tek anahtar olarak kabul edilmesi bunaltıcı
olsa da içeriği kolayca değişmeyecek. Gelecek kuşaklar parayı, zenginliği nasıl
tanımlayacak acaba? Belki de bazı kavramlar ve insanların nereye koştuğu daha özgürce
tartışılıp, paranın nerede/ nasıl kullanılacağı bugünden farklı anlatılacak. Gençler
zenginliğin akla ilk gelen yaptırımlarını değil de rafine edilmiş yararlarını fark
edip, bilinçle tüketebilmeyi öğrenecekler. Kalite ile gösteriş arasındaki
nüansı yakalayabilmek ya da bir eserin taklidine yüz vermemek gibi ayrıntıda, kimseye muhtaç olmadan yaşamak
gibi temelde önemli olan faktörleri
ön planda tutacaklar. Eğitim, görgü kuralları ve etik değerlerin fazlalığı en
az para kadar önemli diyecek nesiller çok uzakta değildir umarım.
Varlık ve gereksinim
analizlerini doğru yapabilmek üzere….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder