31 Ekim 2014 Cuma

PARA NEDİR ?

Para, sadece ona sahip olmayı zenginlik saydığımız, alım gücü ile aklımızdan çıkmayan değer diye tanımlanabilir. Napolyon’un, “bir savaşı kazanmak için gerekli üç şeyi “para, para, para” diye açıklamasını da anımsayarak, çoğu kez “başarının tek sırrı paradır” diye söylenir. Çoğunlukla da bu iddia doğrulanıyor çünkü ekonomik refah varsa yaşam koşulları kolaylaşıyor, sağlık ve eğitimde en iyi seçenek bulunuyor, öğretiler nitelik kazanıyor. Hatta aşk bile önce parayla sonra sevgiyle besleniyor. İletişim yöntemlerinde en etkin öğe yine para oluyorken nasıl aklımızdan çıksın değil mi? (bir tür şifre kırıcı sistem de denebilir)

Zengin olma olasılığı, hayallerimizi besleyip, motivasyonumuzu arttırdığından, düşler dünyasına sıkça gidip,  gerçekleşmesi istenen dilekleri sıralıyoruz bir anda. Ancak her birey aynı nedenle istemiyor zenginliği, hayallerimiz de bizim gibi değişken. (herkes kendinde olmayanı istiyor aslında.)

Kimisi, çok pahalı bir ev /araba sahibi olmak,

Kimisi, göz kamaştıran mücevherler ile anılmak,

Kimisi üretmeden sadece tüketebilmeyi veya çalışmadan meslek sahibi olmayı arzuluyor. Bazı insanlar ise zenginliği tam tersi düşünceler ile istiyor; işveren olmak, projeler üretmek, paylaşmak duygusu baskın. Bazen de insan parayı, kendisi ile barışabilmek üzere arıyor. Alım gücü, ruhsal gelişimi sonradan ne kadar etkiler bilmem ama dış görünümü düzeltmeye iyi geldiği kesinlikle doğru. Çünkü para, maddeye etkisi anında gözlemlenen kimyasal ürün gibidir, kimleri bakmaya, yaşamaya katlanılabilir yapar şaşarsınız. Hatta “Tanrım Beni Baştan Yarat” şarkısı bazen gerçek olur, kaşı / gözü, adım atışı dahi değişir insanın. (sihir gibi)

Para,  her derde deva sanılıyor ama eksikliği gibi fazlalığı da sorunun ta kendisi! Parasızlık bazen bunalım nedeni iken, başka bir evde ise çok paranın yan etkileri, beraberinde getirdiği sorunlar yaşanıyor. Standart bir aile yaşamıyla servetini değiştirecek insanların varlığını bilmek bile çok sarsıcı! Zaten zenginlik tek başına bir değer olsaydı varlık içinde yaşayıp mutsuz olan ya da bizi mutsuz eden kimse kalmazdı ki…  (parayı sonradan bulan insanların yarattığı kültürel deformasyonların ortasında kalıp boğulmaya hiç girmeyeyim) Gerçekten tuhaf bir kazanım, kimisi insana göre araç, kimine göre de amaç olan bir hedef.

İnsanlara, para araç mı/amaç mı veya neden bu kadar gerekli diye sorulsa yanıtı kişiye göre değişecek ve sınırsız cevap hakkı doğacaktır… Ben, araç olarak kullananlardanım ve tamamen öznel bir varsayımda bulunarak para önce özgürlük için gerekli diye yanıtlarım. Risk taşıyan olaylarda, dönüm noktalarında sağlıklı karar alabilmeyi, yaşlılık günlerini planlayabilmeyi  ya da sevinçlerimizi ertelememeyi özgürlük olarak algılıyorum.  Alışverişte, yolculukta, eğitimde  “özellikle de çocuk büyütürken” verdiğiniz kararlarda para belirleyici etken değilse ruhunuz daralmaz. Yaşamı kendinize göre modellerken bir yandan da iletişim aksamalarına yeni bir soluk getirmek, yaralı gönül ilişkilerini onarmak, talihsiz hataları düzeltebilmek gibi epey ayrıntı var, kişiyi özgür kılan.  Geçmişteki pişmanlıklarını anımsayarak,   deneyerek öğrenmek hakkının ne kadar kıymetli olduğunu herkes söyleyebilir. Çünkü deneyim, illa ki bir kayıp sonrasında elde edilen bilgidir. Bazen zaman, sağlık bazen de ilişki veya para kaybeder insan. Büyük hayaller ile kurulmuş evlilikler ya da iş ortaklıkları sona erdiğinde, yeniden başlayabilmek mevcut düzen ile vedalaşmayı gerektirir. Yine özgürlük ve para eşleşir, kişi fazla düşünmeden gerekeni yapıp, acizlik duygusunu kuvvetle silip atmak, duruşunu korumak ister.

Zenginlik ya da yoksulluk teması, filmlerde, romanlarda ve kişisel gelişim analizlerinde aşk kadar işlenmiştir herhalde… İlişkilerin, değer yargılarının (neredeyse) sadece paraya endekslenmiş olmasını sıkça eleştiriyorum, o yüzden düşüncelerimi yazmak, paylaşmak istedim. Bireylerin, yetenekleri, bilgi/görgü birikimleri ve hayalleriyle değil de maddi değerler ölçülmesi, çoğu insanı (özellikle de gençleri) yanılgı içine düşürüyor. O zaman da hedef sadece zenginliğe ulaşmak oluyor. Öyle ki, paranın elde edilme yöntemini sorgulamak bile önemi yitirmiş görünüyor. Beyin yapısı, dış görünüş kadar donanımlı olamayınca yaşamdaki öncelikler sırası da yanlış diziliyor çoğu kez.

Paranın tüm kapıları açan tek anahtar olarak kabul edilmesi bunaltıcı olsa da içeriği kolayca değişmeyecek. Gelecek kuşaklar parayı, zenginliği nasıl tanımlayacak acaba? Belki de bazı kavramlar ve insanların nereye koştuğu daha özgürce tartışılıp, paranın nerede/ nasıl kullanılacağı bugünden farklı anlatılacak. Gençler zenginliğin akla ilk gelen yaptırımlarını değil de rafine edilmiş yararlarını fark edip, bilinçle tüketebilmeyi öğrenecekler. Kalite ile gösteriş arasındaki nüansı yakalayabilmek ya da bir eserin taklidine yüz vermemek gibi ayrıntıda, kimseye muhtaç olmadan yaşamak gibi temelde önemli olan faktörleri ön planda tutacaklar. Eğitim, görgü kuralları ve etik değerlerin fazlalığı en az para kadar önemli diyecek nesiller çok uzakta değildir umarım.

Bir romanda (Şibumi) “paranız (size göre tanımlı) ihtiyaçlarınızdan fazla ise zenginsiniz; varlığınız, hayallerinizi gerçekleştirmeye, gereksinimlerinizi karşılamaya yetmiyorsa yoksulsunuz” diye yazıyordu. 

Varlık ve gereksinim analizlerini doğru yapabilmek üzere….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder