Demokrasi
Yönetim şekli, demokrasi mi olsun diktatörlük
mü diye sorulsa koro halinde elbette "demokrasi olsun" diyeceğiz. Halkın
kendi kendini yönetmesinin en ideal yönetim biçimi olduğunu
çocukken öğrendik. Öğrendik de, uyguladık mı diye sorulsa bu
sefer de aynı koro üzüntü içinde hayır diyecek, hemen içinde
olduğu, bildiği haksızlıkları anlatmaya başlayacak. Ben de
demokrasiyi hak etmediğimizi düşünüyorum çoğu kez, Hep
bildiğimiz, konuştuğumuz şeyler aslında!
Tek yönlü yollara kural
ihlalini önlemek için tabelalar konuluyor. Medeni toplumlar için
bu uyarı şekli yeterli bir yaptırım. Kimse ters yöne girmez,
risk oluşmaz. Bizde ise azınlık kurala uysa da çoğunluk, doğru yönde
gitmek için yolunu uzatan sürücüye ahmak der, ne kadar akıllı,
iş bilir olduğunu düşünerek aradan sızar. Oysa tek yönlü
yolda kapan olsa ve tekerlekler yırtılsa, tüm sürücüler
tabelaları pür dikkat ile okur, arsız tipler umursaman tavrını bırakır hemen! Tek
yönlü yollara kapan konulsun mu?(yanıt,
tabii ki hayır olacak! Ciddi sonuç alınır, sorun çözülür
ancak yollara kapan koymak diktatörlüğe daha çok yakışıyor.)
Geri dönüşüm bu
toplumda ya anlatılamadı, öğretilemedi ya da bilinçli bir
doğasever olmak insanımızı yoruyor. Kazanılacağını bile
bile değerli atıkları organik çöp ile atmaya devam eden büyük
bir kitle var. Bu konuda ciddi uğraş vermeme karşın yakın
çevremde dahi lüzumsuz bir işle uğraşıyorum diye düşünenler
olduğunu gözlemliyorum. Donanımlı, duyarlı eğitimli insanların
yaşadığı evlerde de ne yazık ki bu konu aşılamamış durumda.
Kendi çocuğu için her şeyin en iyisini düşünen anneler atık
toplayıcı çocukların elini çöpe daldırıp değerli materyal
aramasına üzülmüyor, tiksinmiyor. Aynı anneye getireceği
her atık miktarı için ulusal sınav maratonunda, çocuğuna ek
puan verileceği söylense bakın komşuların çöpleri bile nasıl
ayıklanıyor. (demokraside rüşvet vermek
olmaz)
Uçakta cep telefonu
kullanmak yasaktır anonsu yapan hostesler bile yaptıkları çağrıdan
ümitsizler. Özellikle kalkış ve inişlerde oluşabilecek riskler
anlatıldığı halde neredeyse tüm yolcular bu kuralı çiğniyor.
Hem de nasıl zevk alarak, nasıl tatmin olarak çiğniyorlar, şaşıp
kalıyorum. Sahiden toplumsal bir hastalık haline gelmiş durumda.
Akademik eğitim alsa da yasalara uyma bilinci filan dinlemeyenler var, bağımlılık olmuş. Havayolu şirketleri uyarı yapacağına yeni
bir uygulama başlatabilir. “Yasak” söyleminin kendinden başka
insanlara uygulanması gerektiğini düşünen ve cep telefonunu
kasıtlı olarak açık tutan yolcuyu ihbar edenlere uçak biletinin
parası iade edilecek denilebilir. Devamında da iade bedelini kural
ihlali yapan yolcunun ödeyeceği bir uygulamaya ne dersiniz! Bakın
bir tane telefon açıkta kalıyor mu? Daha uçağa yaklaşmadan
kapatılır görünmeyecek şekilde saklanır herhalde!
(demokraside ihbar olur mu diye sorulsa yine çok sesli koromuz olmaz
diyecektir. Peki, can güvenliği mi önemli özgürlük mü diye
sorulsa ne cevap verirler bilmiyorum!)
Sigara içmeme kuralı en
çok çiğnenendir sanırım. Bana da mı yasak sözü alerjik bir
reaksiyon gibi; ters tepki yapmıyor mu size de! Alışveriş
merkezlerinde arabasının kapısı çizilmesin diye iki araçlık
yere park edip, bunu övünerek anlatanlara sıfat bulamıyorum.
Köpeğini gezdirirken kaldırımları ağaç diplerini tuvalet
olarak kullanıp temizlemeden bırakanlar, insana saygıdan yoksunlar
ama hayvan sevgisi ile dolular.(Dikkat edin
kırsaldan örnekler vermiyorum, büyükşehir insanları yapıyor
bunları)
En son örneği de kendi
sektörümden vereceğim. Projeyi mimarın yaptığı hali ile
uygulamak yerine olabildiğince metrekare büyütme hastalığı
kronikleşmiş artık. İmar hakkı ne kadar zorlanırsa, kaçak alan
ne kadar artarsa başarı o kadar büyük oluyor. Çizen, uygulayan
ve satın alan her kesim bu hileli durumdan memnun. Proje dışı ek
alan yaratma konusunda çok ilerledik doğrusu. En üzücü olanı
ise kaçak yapılaşmaya ceza kesilmesini önleme çabaları sanırım.
Düşünün çocuklara eğitim veren öğretmenler, adalet dağıtan
yargı mensupları bile bu ayrıcalığı istiyorsa kurallar kim için
var? (demokrasi düşkünü olan o koro,
kurallara sade ve sahipsiz vatandaş uysun, sen benim kim olduğumu
biliyor musun diyor ya da rüşvetle çözümü benimsiyor. Proje
dışı alanların yıkılması ve para cezası ödenmesi aşamasında
yasa yönetmelik gibi zararlı konulardan uzaklaşıyoruz. Hatta
hangi rejim şu sorunu çözecekse referanduma gidelim isterseniz
derlerse şaşırmam)
Yukarıda yazdıklarıma
hiç takılmadan yaşayan, ilişkilerini ılık tutan insanların
çoğunlukta olduğu bir toplumdayız. Eşi kırmızıda geçmiş,
ters yöne girmiş, bankadan para çekerken otopark girişini
kapatmış ne olur ki! Tepki kornalarını melodi olarak algılıyor
olmalılar. Ev dar, sığmıyoruz, mutfak, teras, çatı arası
büyümüş kime ne zararı var, gerçi ek peteklerden komşuların
haberi yok, eh o kadar da olsun diyenler birbirini uyarır mı?
Üstelik bu kadar doğallaşan kuralsızlık, yetkili makamlarda
yapılan yolsuzluğu, insan hakları ihlalini, yargıyı yok saymayı
benimsetiyor topluma.
Toplum
olarak müthiş bir eziklik içindeyiz ve saygı duyacağımız tek
şey bireysel kararlarımız, çıkarlarımız olmuş.. Tüm kurallar
bana uygulanmadığı sürece var olsun deniliyor. Bakın sosyal
medyada yazılanlara, herkes isyan içinde. Kendi içimizde ilkeli
olamayıp bizi aşan yolsuzluklara yorum yapıp duruyoruz. Sadece ve
sadece kendisine ayrıcalık gerektiği zaman kanunlara, evrensel
doğrulara sığınanlar yüzünden geldiğimiz nokta burasıdır.
Demokrasi dediğimiz kavramı sindirmiş olsaydık sosyal çöküntü
buraya gelir miydi, insan canı/hakkı bu kadar ucuz olabilir miydi?
Bilge SEZER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder