Zamanı Doğru Kullanabilmek
Asırlar
ilerledikçe uğraşacak iş alanları, teknik buluşlar ve bilimsel araştırmalar
çoğaldı, zaman da pahası gittikçe artan bir kavram oldu. Geçmişte bilim ve
teknolojinin yansımaları sınırlı olduğu için insanlar dakikalar yarışmıyordu.
Süre kısıtlaması yok iken mevcut iş gücünü üretime dönüştürmek üzere sanatın tüm dallarına ileri düzeyde nasıl yatırım yapıldığını tarihi yapılarda ve sanat eserlerinde görebiliyoruz. Resim, heykel, mücevher, el işleri, mimari, mobilya
ve daha pek çok alanda ihtişamla fark edilen el emeği, çarpıcı nitelikte özelliklere sahip. İşgücü, bol süre ve sermayenin aynı anda kullanılabildiği
günlermiş. Şimdi ise bu üçlüyü yan yana görmek hayal gibi.
Günümüze geldiğimizde teknoloji ve bilişim dünyasının verileriyle insan emeğinin kullanıldığı
alanlar değişmiş durumda. Geçmişte insan gücünün nasıl harcanılacağı düşünülürken
bugün insanlara boş zaman yaratmayı öğreten sektörler oluştu. Son yıllarda
neredeyse herkes bir yerlere yetişememekten ve kendini ertelemekten yakınıyor.
Özellikle büyük şehirlerde, rutin uğraşlarımız nedeni ile özel yaşam süresinden
kesinti yapıyoruz. Oysa yaşam koşulları eskiye göre çok donanımlı, konforlu
hale geldi. Teknolojik kolaylıklar ve erişim seçenekleri giderek gelişiyor, her
şey bir tuşun ucunda gibi. El emeği ile yapılan üretimler o kadar sınırlı ki bir ürün yerine yüzlercesini aynı sürede elde edebiliyoruz artık. Böyle düşününce, annelerimizden onlarca fazla
yemek-pasta çeşidi üretmemiz, babalarımızın yaptığı işlerden de bir kaçını aynı
anda bitirmemiz gerekmez mi? Mutfaklarda
bulunan ultra özelliklerdeki cihazlara karşın tencere yemeği yiyebilmek için
çoğu kişi annesine koşuyor. Ters giden bir şeyler olduğu kesin…
Bedel
ödemeden sahip olunan “zaman” kaynağını doğru harcamak üzere saptanmış
yöntemlere "Zaman Ekonomisi" deniliyor. Kurumsal projelerde zaman kurgusu,
kaynak kullanımı, işin bütünündeki riskleri hesaplama, süreci kısaltmak gibi
alt başlıklarda uzmanlar çalışıyor artık.
Bazı üniversitelerin ders programında yer alabilmiş Zaman Ekonomisi
kavramını öğrenen bireyler yaşamın zorluklarını kolayca aşıyor, sürekli
üretebiliyor ve ailesine nitelikli vakit ayırabiliyor. Kimi insan grubu da bir
türlü yetişemeyen ev işlerinden, kitap okuyamamaktan, spor yapamamaktan, trafikten hep şikayetçi
oluyor. Her işi son ana bırakmanın, önlem almadan yaşamanın bedeli de bir
şeyleri ertelemekle/iptal etmekle ya da maliyeti aşırı yükselterek ödeniyor. Basit bir konunun karmaşık hale gelmesine, tanık olmuşsunuzdur siz de! Sonuçta
tükenmişlik ve bir şeylerden eksik kalma duygusu ile tanışılıyor.
Zamanı
yanlış kullanmaya/harcamaya verilecek epey örnek var. Serbest çalışanların her ay ödemek zorunda
olduğu prim, vergi gibi rutin giderler ya da kişisel faturalar, taksitler
aklıma ilk gelen örnek oldu. Son güne neden bırakıldığını hiç anlamadığım
konulardan birisidir. Yıllar önce gecelik faizler yüksek iken, bu tutum ticari akıllılık
ile açıklanabilirdi ama son dönemlerde paranın bankada bir gece daha kalması
kazanç getirmiyor. Üstelik son anda yaşanan aksilikler parasal zarara bile
dönüşebiliyor. Sistem kilitlenmesi, ekran çökmesi gibi moda sorunlar yüzünden
uzayan kuyruklarda veya ekran başında giden zamana üzülüyorum.
Hafta
sonu ödevleri niye pazar akşamına kalır ki! Evde malzeme yoktur, kartuş biter,
elektrik kesilir, ödev metnine ulaşılamaz ve hızınız kesilir. Sorunu gidermek için harcanan emek
ve paraya değmeyen sonuçlar elde edilir, stres ve yaşanan tartışmalar da
cabası olur. Aynı şekilde temel temizlik ve alışverişini hafta sonuna bırakıp,
yeni haftaya yorgun, bezgin başlayanların da sayısı azımsanmayacak kadar çok.
Aracın yakıtı bitmeden benzinliğe uğramak yerine işe veya uzun yola giderken telaş içinde almak aynı şey midir? Basit bir bilgi edinmek için arka
arkaya açılan telefonlar, listesiz gidildiği için bir türlü tamamlanamayan
alışverişler, işlem sırası öngörülmeden başlandığı için tekrarlanan uğraşılar
derken bir bakıyoruz gün bitmiş. “Hiçbir şeye yetişemez oldum!” sloganını
neredeyse herkesten duyuyorum.
Yaşamı bir film gibi kabul edersek, izlenecek, başrolde oynanacak ve tekrarı olmayan çok sahne var. Buna rağmen sevinçlerimizi hedeflerimizi kendi elimizle erteliyoruz. Başarıyı tanımak ve tutkulu yaşamayı
öğrenmek için akla ilk gelen çözüm para oluyor. Oysa başarı için parasal sermaye
kadar zaman sahibi olmaya da gerek var. Kazanımlarımızı paylaşabilmek ile zamanı
doğru kullanmak öylesine ilintili ki, fark edenlerin şanslı olduğunu
düşünüyorum.
Not:
“Trafikte
Geçen Zaman” ile “Bekleme/Bekletilme Anları”
tek başına bir yazı konusu olabileceğinden o bölüme değinmeden geçiyorum. Karşı
tarafın duyarsızlığına bağlı olarak yaşanan stres ve boşa giden saatler en
acıdığım kayıplardan biridir.
Bilge SEZER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder