Soma felaketi ile yitirilen canlar
ve ardından öğrendiğimiz skandallar, yağışlar nedeni ile taşan caddeler, çalınan
oylar, suçsuz yere ölen, yaralanan insanlar, terör, trafik ve sadece lafta
kalan söylemler! Dinlemekten, öğrenmekten ve tepki vermekten hepimiz bezdik aslında! Manşetler
sürekli yapılan yanlışları, ihmali, hukuksuzluğu haber veriyor. Okuyoruz, ardından
da elimizdeki iletişim kaynaklarına sarılıp başlıyoruz birilerine yağdırmaya.
Sosyal medya, arkadaş sohbetleri
ve toplumsal etkinliklerde izlediğim, dinlediğim herkes mevcut düzenden
yakınıyor, olumsuzlukları eleştiriyor ve neredeyse kahroluyor. Nedense sorunlar çözülmüyor
tam tersi çığ gibi büyümeye devam ediyor. Sanki konuşanlar hep haklı, doğru da, sesi
duyulmayanlar suçlu sadece. Oysa esas sorunların nedeni, içimizde, hatta yanı başımızda
belki. Eleştirdiğimiz düzeni severek, isteyerek biz oluşturmuş, göz yummuş
değil miyiz? Çevrenize bakın, kural ihlali yapan (işini bilen), kanun çiğneyen, konu kendisine gelince
yanlışı normalleştiren bireylerden fazlaca göreceksiniz. Bazılarını alkışlıyoruz bile, kanıksadık artık, her
şey normal geliyor. Oysa yaşadığımız erozyonu boş verdiğimiz, bana ne dediğimiz küçük görüntüler oluşturdu. Düşmanların suçu yok biz dağıldık.
- Daha çok ısınmak üzere evdeki peteklerin sayısını arttıran/boyutunu büyüten komşularınız aslında ortak bütçenizden izinsiz kullanım yapıyor. (modernize edilmiş hırsızlık) Bırakın ek petekleri sökmeyi, daha fazla aidat ödemeyi önerdiğiniz anda linç bile edilebilirsiniz. Bunu dile getirmek dahi ayıp sayılacaktır, adalet mi daha neler!
- Verginizi, trafik cezanızı, çalışanların primini düzenli yatırırsınız. Diğer yanda görüntüsü daha varlıklı olan arkadaşlarınız sizi uyanık olmamakla eleştirir ve yasal ödemelerini yapmaz, geciktirir. Nasıl olsa her seçim döneminde bir af çıkar ve borçlar silinir. İlkeli olmakla övüneceğinize dövünürsünüz.
- Çocuğunuz okuldan zehirlenerek gelir, kullanım süresi geçen ürünlerden yapılmış bozuk yemek yemiştir. Okul yönetimi işin aslını bilir ama yemek şirketi hakkında, sayı bilmem kaçı kişiyi bulmadan işlem yapamam der. Veliler konunun peşine düşemez, çocuklara hastanede serum takılmıştır o arada.
- İnşaat sektöründeki aymazlıklar tez konusu olacak kadar yoğundur. Hakkından fazla inşaat yapabilmek için kurulmuş rüşvet çarkını bilmeyen de yok herhalde. Alan, uygulayan ve kullanan razı, yeter ki uygun kılıf hazırlansın. Eleştirmeye kalkın da görün gününüzü!
- Kaçak elektrik kullanmanın adını bilen/söyleyen var mı? Aynı şekilde kalabalık aile olduğu halde komşularının dörtte biri kadar sıcak su harcayan, sayacın ayarları ile oynayan apartman sakinlerini atlamayalım. (Sıcak suyu bu kadar tasarruflu kullanabilmenin, ıslanmadan banyo yapmanın sırrını öğrenmeye çalışın.)
- Sağlık harcamalarını başkalarının üzerine kaydedip, erkeklere gebelik, kadınlara prostat kontrolü yazanı/yazdıranları, özel yaşamı için hasta olmadığı halde sahte rapor isteyenleri/düzenleyenleri duymuşsunuzdur. “Tabii ki duydum, nasıl olur, denetim şart” diyen çok da uygulayan az!
Trajik olayları çoğaltsak, ortaya
eski ansiklopediler gibi çok ciltli kitaplar çıkacaktır. Sıradan örnekleri, önce halimizi
görüp sonra atıp tutalım diye yazdım. Herkes kendi çapında, yetkisi oranında
yolsuzluk yapmaya çalışırsa hukuk, demokrasi, çevre değerleri, insan hakları
gibi kavramlar kalır mı, uygulanabilir mi? Moralim bozuk, Soma faciası üzerine
daha neleri sindirdik, sindirmeye de devam ediyoruz.
Herşey hızla geriye gidiyor, büyük
sorunlar, olaylar kapıda bekliyor.
İleri yaş grubunda olanlar olup
bitene inanmakta zorlanıyor, iyilerin, dürüstlerin sayısının fazla olduğuna
inanmak istiyor.
Orta yaş grubundakiler inancını
yitirmiş durumda, nereye el atsa kanunlar, kurallar elinde kalıyor. Dürüst insanların
kirlenmeden iş üretebileceği ve ilkeli yaşayabileceği alanlar yok oluyor hızla.
Gençlerin bir bölümü topluma
uzaktan bakıyor. Hele yaşam kaygısı yok ise iyice duyarsız olmayı benimsiyor. Gençliğin
başka bir kesimi de isyan içinde, kaybettiklerinin ve her an göreceği yeni
kayıpların bilincinde. Bu moralsizlikle uyumsuz ve asi olmayı seçmiş gibiler.
Çocuklar ise şaşkın, bıkkın; sadece çocuk olmak istiyorlar.
Bu karamsar tabloya karşın, her
yeni güne umutla bakan, ülkesini saygıyla, sevgiyle sahiplenen insanlarımız da var.
Sayıları az olsa da umut aşılamak üzere iyi ki varlar. Zaten tüm olumsuzluklara
karşın yıkılmayan düzen de onların inancı, çabası ile ayakta duruyor. Biz de toplum
çoğunluğunun evrensel ilkelere sahip çıktığı örnekleri izleyelim, birey olarak
yapabileceğimiz şeyler üzerine yoğunlaşalım diye yazmak istedim. Az tüketip çok üretmek, kişisel kazanımları toplum
çıkarlarının gerisinde tutabilmek, adil olabilmek gibi tek başımıza yapabileceklerimizi
aktif hale getirebiliriz.
Toplumsal arınmayı işgüzarlık olarak görenlerden
uzaklaşıp ilk adımları atmak üzere….
Bilge SEZER ÖLMEZ
ne kadar farklılar, bizim gibi! |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder