Sorunlarla uyandığımız, güne endişe
içinde başladığımız bir dönemdeyiz. Geri kalmışlığın tüm belirtileri içinde kaygılarımız
giderek artıyor. Oysa gelişmiş ülkelerde sağlık, eğitim, hukuk ve kentleşme
niteliği gibi konularda güven bunalımı yaşanmıyor. Devlet kurumu uygar kurumlarda, bireylerin yaşam
kalitesini korumakla bizzat sorumlu iken ülkemizde maalesef temel haklar bile yok sayılıyor.
Devamında da hemen her sektörde kaotik düzen kurulmuş durumda. Şiddete eğilim, akıldışılık,
yolsuzluk, işsizlik gibi sorunların kapladığı bu dönemi nasıl aşacağız
sorusuna; ağız birliği yapmışçasına “eğitim ile!” yanıtını veriyor herkes. Peki, her şeyin çözümü eğitimden geçiyorsa, tüm
umutların bağlandığı ve fedakârlığın sadece kendilerinden beklendiği öğretmenler
bunu, tek başına ve nasıl başaracak?
Eğitim konusu, yazı içinden yazı
çıkaracak kadar geniş bir alan. Örneğin “öğretmenlerimizin problemleri ve
çözümü” hakkındaki düşünceler tek metine sığmayacak kadar derin bir konu. Maaşların yetersizliği, devlet okullarının mekan
özellikleri, materyal eksiklikleri ve kırsal alanda görev yapmanın güçlüğü
aklıma ilk gelenler. Özel okul öğretmenleri konfor alanı genişken devlet okullarında onarımın, bakımın, ısınmanın dahi
öğretmenlerden beklendiği örnekler var.
Tüm
güçlüklere ve haksızlıklara karşın kendisini öğrencilerine adamış eşsiz
insanlardan oluşan öğretmenlerimizin yükü çok ağır, herkes kolejlerde
çalışmıyor. Her problemi, olumsuz sonuçları eğitim eksikliğine bağlarken kalıcı
çözümleri nasıl bulacağımızı söyleyen yok. Kalkınmak ve çağdaş toplumlar
düzeyine ulaşmak için sadece eleştirmek, sanal projeler üretmek yeterli mi? Yüzlerce
hatta binlerce sorunun içinde çözüm önceliğinin eğitim dünyasına verilmesi konuşulmuyor
ne yazık ki!
Aksamalar, öğretmen adaylarının mezun
olup, atamaları yapılınca mı oluşuyor yoksa eğitim fakültelerine giriş dönemine
kadar iniyor mu acaba? Başarılı öğrenciler, meslek seçerken öncelikle tıp,
mimarlık, hukuk, mühendislik gibi branşlara yoğun ilgi gösteriyor. Hatta bazı
fakülteler yüz binlerce çocuk içinden ilk binlerde olanları kabul ediyor. Bu puan aralığında olup da, öğretmen olmayı ilk
hedef olarak seçen öğrenci sayısının azınlıkta olacağını iddia etmeme gerek yok
sanırım. Neden böylesine önemli, değerli bir iş, itibarlı ve kazançlı
meslekler arasında sayılmıyor? 'Eğitim fakültelerine giriş puanı neden çok
yüksek olmuyor?' sorusunu sormak zor, yanıtlamak kolay elbette! İleri ülkelerde
öğretmenlerin geliri ve çalışma koşullarını kendimiz ile kıyaslamak yeterli. Aradaki
fark ezici, üzücü rakamlara ulaşmış durumda ne yazık ki!
Öğretmenler, dünyanın en kutsal
iki işinden birini gerçekleştirmeye çalışıyor. Yaptıkları işin yansımaları ve
değeri ölçülemeyeceği için doktorluk ile öğretmenlik diğer meslek gruplarından
ayrışıyor zaten. Birinde sağlığımızı diğerinde geleceğimizi teslim ediyoruz. İkisi de insan sevgisi, idealizm ve
uzmanlığın en ileri düzeyde olması gereken ana meslekler. Buraya kadar çoğunluk
hemfikir ancak eğitim ve sağlık personeli arasında detaylı bir karşılaştırma
yapınca tezatlar ortaya çıkıyor. Bırakın
başka bir meslekten transfer olmayı, tıp fakültelerinde aynı sıralarda okuyan öğrenci
bile lisans sonrası uzman olamıyorsa ameliyat yapamıyor, Hastanın ölüm
riskini kendisi alamadığı gibi yasa da izin vermiyor zaten. Sağlık eğitimi uzun
ve kontrollü olup sık aralıklarla güncelleniyorken eğitimci olmak bu kadar
kapsamlı bir süreç gerektirmiyor. Tam tersi,
çok kolay ulaşılıyor, herkesin yetisi öğretmeye uygun sanki! Üniversite eğitimi sonrası iş bulamayan kişi,
kısa bir uyum sürecinden geçip avukat, cerrah, pilot ve benzer unvanlar
alamazken öğretmen olabiliyor. Eğitimini aldığı meslekte çalış-a-mayıp öğretmenliğe geçiş yapan kişilerin kendileri bile bunun yaman bir çelişki olduğunu söylüyor.
İstisnalar hariç diyerek çok bilmek ile öğretebilmek arasındaki kuvvetli farkı
vurgulamak ve ayrımına varmak zorundayız.
Eğitim basamaklarındaki sürecin
niteliği ile toplum refahının direkt ilişkisine inanıyorum. Klavye başında
herkes ülkeyi kurtarmayı başarıyor da uygulamaya yönelik somut örnekler neden tartışılmıyor
diye merak ediyorum. Öğretmenlerin yaptığı iş kutsal ama kazancı neden yeterli değil,
yaptırım gücü gittikçe neden azalıyor sorularını irdelerken başka bir terslik
çıkıyor ortaya! Mucize yaratması beklenen öğretmen adaylarının ayrıcalıklı
olmasını ölçmeyen bir sistem döngüsü ile karşılaşıyoruz… Sizce de ters orantılı
bir uygulama değil mi? Kendi işimizi ve bireysel beklentilerimizi bırakıp
algılarımızı toplum sorunlarına yönelttiğimizde bu konunun kilit taşlarından
birisi seçileceğine eminim.
Tüm okulların fiziki koşulları
standart düzeye ulaşsa,
Öğretmenlerin geçim kaygısı giderilse,
Eğitim fakültelerine giriş
puanları çok yüksek olsa, stajyerlik değil uzmanlık dönemi sonrası yetkin olunsa,
Hem unvan hem de kazanç
dengelemesi yapılsa, kalıcı bir itibar artışı sağlansa ne iyi olur.
Eski kuşak öğretmenlerine özeniyorum. Ne kadar donanımlı, bilgili,
heyecanlı olduklarını sohbetlerinden, anılarındaki zenginliklerden öğreniyoruz.
İlkel koşullarda bile öğrencilerine nitelikli, özgün bir dünya görüşü aşılamayı
başarmış, elleri öpülesi efsane isimleri duydukça duygulanıyor insan. Bürokrasinin en üst kademelerinde
çalışanların bile öğretmenler karşısında saygıyla eğildiğini, ceketini
iliklediğini anlatanlar iyi ki bugün görev başında değiller. Kendileri yetkin, toplum duyarlı, öğrenciler de çok şanslıymış.
Eğitimime katkıda bulunan, hepimizin
öğretmeni Ulu Önder Atatürk’ün şahsında, babamı ve tüm öğretmenlerimi saygıyla anıyorum.
Not: Eleştirmeye, bir
düşüncenin ana fikrini anlamadan saldırmaya hazır bir toplum olduğumuzdan,
yanlış anlaşılmamak üzere, açıklama notu
eklemek istedim. Amacım sonradan öğretmenliği seçenleri ya da ders başarısı
parlak olmayan öğrencilerin eğitim fakültelerini tercih etmesini eleştirmek, başka mesleklerin ayrıcalıklarını hatırlatmak değildi. Okul döneminin tüm geleceğimizi etkilediği
gerçeğine ve sistemdeki çarpıklığa dikkat çekmek istedim sadece. Her şey
yolunda gitseydi anneler ek ders arayışı içinde olmazdı, duayen hocaların
peşinde koşmazdı. Dershane sektörü oluşmaz, ek kaynaklar bu denli çoğalmazdı.
Belli ki çok şey ters gidiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder