ÖZENMEK VE ÖZENİLMEK
İkili ilişkilerin anahtar kavramını
“özenmek ve özenilmek” diye algılıyorum.
Özenli olmak, kendimizce önemli
bulduğumuz kişiye verdiğimiz önemin bize ait yöntemler ile ifade
edilmesidir. Sözlük tanımı ise bir şeyin
iyi olabilmesi için gösterilen çaba olarak geçiyor. Çok sıradan, bir sözcük
gibi görünse bile çevremde, şiddetle gereksinim
duyulan bir davranış biçimi olduğunu biliyorum.
Aile ve iş yaşamındaki
ilişkilerde ne kadar özenli olduğumuzu ölçmüyoruz çoğu zaman. “Başkaları ne der” baskısı ile büyütüldüğümüz
için önemli ayrıntıları gözden kaçırabiliyoruz. Dış çevrenin eleştirisinin ne
olacağı ile aşırı ilgilendiğimiz bir sistem oluşturulmuş. Başkalarının geri
dönüşlerini önemsiyoruz, yanı başımızdakilerin değil. Oysa herkesin karşı cins
ile iletişiminde dört temel ilişkisi var, önemli olan da bu ilişkiler. Kadınlar
için babası, erkek kardeşi, kocası ve oğlu iken erkeklerde de annesi, kız
kardeşi, karısı ve kızları olarak açıklayabiliriz (kardeş
ve çocuk olmadığı örneklerde sayı azalıyor ama içerik değişmiyor)
Bu dört ilişkiye verilen değeri çok önemsiyorum. Çünkü çekirdek ailedeki
nitelik, insanın kendini bulduğu, anlatabildiği ve karşıdakini bir yere koyma halini
anlatıyor.
Özen göstermek nasıl bir
şey, yeteri kadar fedakarlık yapmıyor muyuz? Yazıyı okuyanların bir kısmı, "ben
zaten en iyisini yapıyorum" diye düşünse de biraz özeleştiri yaptığında farklı içsel
itiraflar ile yüz yüze gelecektir.
Sık
karşılaştığım örneklerden birisi ile anlatmaya başlayabilirim. Güne kahvaltısız
başlamak, kahvaltı yapmamaya bir takım bahaneler öne sürmek bana çok aykırı
geliyor. Büyük bir kayıp olarak görüyorum. Anne çok yoğun çalışıyor olsa dahi
yarım saat önce uyanarak, güne keyifli başlamak mümkün. Bırakın çalışan
kadınları, annenin çalışmadığı evlerde bile eş ve çocuklar evden kahvaltısız
çıkabiliyor. Hazır gıdalar, mısır gevrekleri, işyerinde yenilen poğaça vs ile
insan kendini nasıl özel hissedebilir ki! Hele çocuk yaşlarda iken evden
mutsuz, moralsiz çıkan öğrencilere çok üzülüyorum. (neye
kırıldıklarını bile bilmeden ne kadar inciniyorlar, kim bilir. Annelerinden
talep ettikleri gıdaların hep dışarıdan sipariş verilmesine kızdıklarını okulda
öğretmenlerine anlatanlar bile var. Kahvaltı, bekar yaşayanların da atladığı
bir konu )
Mutfaktan
verilecek çok örnek var. Düzensiz ve özensiz depolama yöntemleri, temiz olmayan
dolaplar, kenarı kırık bardak- tabak kullanımı ruhumuza batan iğne gibi,
farkında değiliz. (kişinin
kendisine değer vermemesinin bir izi) Yemeği saklamak üzere temiz bir
kaba aktarmak yerine kirli, kenarları bulaşık tencereyi buzdolabına koyup o
hali ile tekrar kullanmanın yarattığı etkiyi karşılaştırın lütfen. Ya da formu
bozulmamış bir yiyecekten, alınan ilk porsiyon ile artık görüntülü bir servis
tabağı aynı hazzı verir mi? (Beslenmek amacı
ön plandaysa, masada estetiğe ilişkin detaylar aranmaz, onlar da zaten bu
yazıyı okumaz, niye yazıldığını da anlamaz.) Şık bir masada yiyeceklerin tadı bile değişiyor
sanabilirsiniz.( çünkü malzemeye sevgi tozları eklenmiştir.) Her
öğünün özel olması için çok emek ve masraf gerekmiyor, sadece isteyerek
hazırlamak koşulu var.
Ev dışındaki
halimize bakalım. Erkek iş yerinde, çok kibardır, özellikle kadın arkadaşlarına
karşı oldukça nazik, kullandığı argüman ise niteliklidir. Aynı adam evde,
arabada, küfürlü konuşur, kabadır. İnsan özellikle karısı ve kızının yanında,
hele de kadını aşağılayan küfürleri kullanabilir mi? (başkasına
etse dahi) Ne kadar tezat
değil mi? Evde kullanılan hırçın ya da kaba ses tonu ve lisan, iş/arkadaş çevresinden
gelen bir telefona cevap verirken aniden değişir. Kişi, dünyanın ne nazik, en anlayışlı bireyine
dönüşür birden. (Ev halkı şaşırır, hatta bu
sevecenliği, kibarlığı biz hak etmiyoruz ki paylaşamıyoruz, karşıdaki çok
önemli birisi herhalde diye düşünür.) Suratı asık, çok yorgun,
canının sıkkın olduğunu söyleyen kadın/erkek gitmiş yerine enerji saçan kişiler
gelmiştir sanki.
Peki, kendimize
verdiğimiz değeri ölçüyor muyuz? Örneğin, bazı insanlar neden bayat çay içer
veya ikram eder hiç anlamam. Taze demlenmiş çay içmek lüks değildir, ağız tadı
bilmektir. Tadı bozulmuş çayı ısıtıp, tüketmek
bir tercih olamaz, ancak tembellik, özensizlik ile açıklanabilir. Oysa yapımı
en kolay, sık tüketilmesinin mutfak bütçesini etkilemediği içeceklerden
birisidir. Aynı şekilde, ekonomik olanaklar uygun olduğu halde, yıpranmış havlu
ya da kırışık nevresim takımı neden kullanılır? Ütülü ve temiz kokan çarşaflarda uyumanın, ütülü çamaşır giymenin tadını bilmeyenler ne kaybettiğini de bilmez. (formalite olarak tanımlayan bile gördüm.) Onlar büyük
olasılıkla, tertemiz bir mutfağın, banyonun yarattığı olumlu etkiyi de ayırt
edemezler.
İkili ilişkilerdeki
özen kaybında “komşunun tavuğunu kaz görme” hikayesine sık sık rastlarız. Erkek dış
yaşamında ileri düzeyde duyarlıdır, işyerindeki kadın arkadaşlarını sabırla,
ilgiyle dinler. Kocalarının yaptığı haksızlıkları bilir, o kadınlara (aslında kendine) acır. Anlatılanların
hiç birini yapmadığı halde karısı onun değerini bilmiyordur. Başka kadınlar
için cömert, kibar, modern görüşlüdür, kadın hakları savunucusudur neredeyse. Aynı
adam, eve geldiğinde eşinin gözlerindeki ifadeyi fark etmez bile, yapılan fedakârlıkları duymayı, görmeyi hiç
istemez. ( her kadın aynı işleri üstlenmiyor
mu, ne yani ben de dışarıda çok yoruluyorum der. Yok yok kendi eşi abartıyor,
kapris yapıyor olmalı)Evin sorunlarını, tüm gün bir şeyleri paylaşmak
için kendisini bekleyen eşini susturur. (Anlatılanlar
gereksizdir ve ne kadar yüzeyseldi, hatta karısı hiçbir şeyden anlamıyordur.)
Aynı türün kadın örneği de dışarıda başka evde başka kimlikle yaşar. Erkek
arkadaşlarının sorunlarını dinlerken nasıl olgundur, ılıktır, sabırlıdır
aklınız şaşar. Bakımlı olduğu gibi kaprisi de alınmıştır adeta, sığınılacak bir
limandır, sohbeti ilaç gibi gelir. Dinlediği erkeğin gözlerine öylesine ilgi
ile bakar ki bağımlılık yaptığı bile olur. O şahane kadın, eve gelirken mutasyon
geçirir aniden, eşini dinlerken şefkatten eser kalmaz acımazsızca eleştirir,
paralar, kırar döker, talepleri mantık dışına çıkar.(bir
yandan da kocam değerimi anlayamıyor diye düşünür.)Kısaca iki taraf
da yabancılara gösterdiği sabrı tekrarlamaz, özenmez birbirine, tam tersine eşinin
değerini azaltmayı marifet sayar. (Eşiniz, başka kılıkta,
başka bir söylemle size, sizi anlatsa, şaşıracağınız çok detay ile
karşılaşacağınıza eminim)
Bazı insanlar
sevmeyi bilmiyordur, annesinin babasını içtenlikle onayladığını, benimsediğini
görmeden büyümüştür. Erkek, kadınını koruyup kollamayı, sevmeyi beceremez,
çünkü kendi babası da annesine yeterince özenmemiştir. Kimi kadın da kocasına
yaptığı hizmetin, gösterdiği nezaketin gereksiz olduğunu iddia eder. Çünkü annesi
ev işlerini söylenerek
yapmıştır, kendi hayatı da kayıp olsun istemez. Taraflar, acınası bir halde olduklarını
bilmiyordur. (yaşadıkları sorunlar, sevgiden
yoksun, ödev diye yaşanan ilişkilerin gelecek nesillere yansımasıdır, bedeli
ağırlaşarak devam eder.)
Hızla değişen, toplum yapısında, özellikle büyükşehirlerde pek
çok insan kişisel rehberlik veya tıbbi destek ile ruh halini ayakta tutmaya
çalışıyor. (bir de yaşam koçları modası var.
Pas geçtiğiniz şeyleri para ödeyerek yapınca önemser hale geliyorsunuz) Genel bir mutsuzluk, kendini iyi
hissetmeme hali ve karamsarlık her yaşta görülebiliyor. Psikolojik sıkıntıların
oluşmasında o kadar çok parametre var ki, tek bir kaynağa bağlanamaz elbette.
Kanımca, ailede içindeki özen duygusunun azlığını birinci sıraya koyabiliriz.
Kişinin kendisine özenildiğini hissetmesi çok besleyici bir duygu, yaşama
kolayca tutunmayı kolaylaştırıyor, ayrıcalıklı yapıyor. Çözümü uzaklarda
aramayın bence, en sabırlı en cömert en neşeli haliniz aile bireyleri için
olsun. Esas olan dört erkek dört kadındır. İlgimizi, sevgimizi onlarla paylaşalım, önce aile içinde mükemmel
olmayı deneyelim diye öneriyorum.
Mutlu ve samimi iletişim içinde olabileceğimiz günlere
Bilge SEZER ÖLMEZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder