Yıllar önce kadınlar ve
erkeklerin farklı gezegenlerden olduğunu anlatan kitap serileri yayınlanmıştı, karşı
cins ile yaşanan iletişim kopukluğunun analizi yapılıyordu. "Erkekler ne
söylüyor kadınlar ne anlıyor" konusu hala güncelliğini koruyor. Çünkü insanlık
kadar eski olan bu sorunu tam olarak çözen veya adlandıran bir bilgin çıkmadı
henüz. Sorunların kaynağını, değişik gezegenlerden gelmiş olmaya bağlayan da var
biyolojik yapı taşlarına bağlayan da! Tek ortak nokta, herkesin anlaşılamamaktan
şikayetçi ve kırılgan olarak yaşaması sanırım.
Taraflar olarak çoğu zaman
birbirimizi anlamıyoruz gerçekten; kadın
ve erkeğin radikal bir olaya dahi aynı tepkiyi veremediğini görmüşsünüzdür. Kadınları
çözdüm diyen erkek zaten yok gibi (olgunluk dönemini
yaşayanlar hariç) Aynı şekilde beraber olduğu erkeğe son derece
anlayışlı davranan, insan olmak ile dişiliği birbirine karıştırmayan kadın tipi
de bir o kadar az galiba. Erkekler daha sade ve gerçekçi, kadınlar daha
karmaşık ve duygusal görünüyor.
“Eşim ile aynı gezegenden değiliz”
lafını çok kişiden duymuş veya bizzat hissetmişsinizdir. Birkaç örnek ile bakalım
isterseniz.
Kadın, özenle hafta sonu
kahvaltısı hazırlar.(Eşinin, evlilik
boyunca bir kez bile kahvaltı hazırlamadığı erkekler bu madde tanımına girmiyor
doğal olarak) Hafta içinde, işe, okula yetişme gibi telaşlar
olduğundan, zaman dardır, ev halkı atıştırıp çıkar, hatta çoğu evde kahvaltı
bile yapılmaz. Kadın, hafta sonunda kahvaltı eşliğinde uzun bir sohbet hayal etmiştir
aslında, konuşulacak paylaşılacak o kadar çok şey birikmiştir ki. Oysa kocası hızlıca
yer ve sofrada gazete okumaya başlar.(o da ne! Kadın
yumruk yemiş gibi olur; ya gözü dolar, ağlamamak için dudağını ısırır ya da söylenmeye
başlar. İyi niyetle kurulan sofradaki yiyecekler iki tarafa da zehir olur. Özellik
de çocuklara !) Erkek bunun neden yanlış olduğunu anlayamaz, bir
Pazar günü kendi evinde gazete bile okuyamayacak mıdır? Morali bozulur, eleştirilmek
ağrına gider ve “Suç bende ki seninle aynı masada oturuyorum” diyerek kendini
savunur. Kadın ise kalp kırıklığını şiddetle hisseder ve sarsılır.(gazete yerine telefon/ tablet demem daha uygun
olacaktı)
Erkekler, bırakın birlikte
alışveriş yapmayı, özel günlerde bile eşlerine hediye almayı sevmezler. Kimisi
fazla zaman ayırmadan ödevini yapar geçer, kimisi ise para verip kendin al, ben
anlamam der. (Eşinin
ayakkabı numarasını, kıyafet ölçülerini genelde bilmezler, takı seçerken de eşinin
stilini yakalamak zor gelir onlara) Erkek, emek ve zaman harcayıp aldığı
hediyenin beğenilmeyeceğine emindir, fakat eli boş giderse de suçlanacaktır. (ben değil erkekler böyle söylüyor) Erkek, karısına “içimden geldi
aldım, iki beden küçük/büyük olsa da o kazağı giysen, ayağına olmayan ayakkabı
için de bir kez olsun teşekkür etsen, ne olur yani, üst üste aynı hediyeyi alsam
da şaşırmış, mutlu olmuş gibi davransan” diye sitem etmek ister. Kadın ise
hediye almayı sıradanlaştırmaz, çarpıcı
seçenekleri arar, bulur. Kadınların daha isabetli armağanlar seçebilmesini,
sürprizler yaratabilmesini de genlere/hormonlara bağlamıyorsunuz diye
umuyorum.
Erkek, karısına asılan erkeğin
ağzını burnu kırarsa, hemcinslerince alkışlanır, takdir edilir. “Erkek adam
namusuna sahip çıkar tabii ki” diye saygı görür bir de. Kadın ise kocasına
musallat olmuş bir yosmayı tokatlasa skandal yaratmakla suçlanır. Bu konu hassastır milyonlarca davranış seçeneği vardır, erkek ve kadın aynı gözle değerlendiremez.
Erkek, evden çıkarken yatağın
düzeltilmiş olmasına dikkat eden karısına , “ne gerek var akşama yine
bozulacak” diyebilir, o kadar rahattır. Evin
dağınık olmasında nasıl bir sakınca olduğunu gerçekten anlayamaz. Yaşayan ev
dağınık olmaz mı? diye düşünmekte haklıdır.
Kadın üst üste gidilecek
davetlerde aynı elbiseyi giymeyi imaj kaybı hatta yoksulluk belirtisi olarak kabul
eder, morali bozulur hemen. (aksini düşünen
kadın çok az) Erkek ise son
anda giyinir, bazen kravatını bile değiştirmez, söz konusu etkinliğe de gönlü
rahat olarak güle oynaya gider.
Erkeğin özel yaşamının
hareketliliği için aşık olmasına gerek yoktur, kadın ise illa ki duygusallık
arar. (başlı başına bir metin konusu olduğu
için örneklemedim.)
Dikkatimi çeken birkaç örneği
tarafsız olarak yazdım, dikkat ederseniz sadece erkekleri eleştirmedim.
Anlayamama/anlaşılamama hali, konular değişse de her evde yaşanıyor. Çiftlerin
konulara yaklaşımı arasındaki farklar gerçekten tez konusu olacak kadar çarpıcı.
Peki, nedenlerini merak eden var mı? Mutsuz olduğumuz halde anlaşılmamayı nasıl
kabulleniyoruz diye düşünüyor musunuz? Hemen doğa farkı diyebilirsiniz. Bence,
tüm sorunların doğuştan gelen bir özellik olduğuna inanmak veya kişilik
özelliklerini DNA dizilimlerine bağlamak doğru değil. Farklı algıların tek başına
hormonlar ile ilgili açıklanamayacağını düşünüyorum. (Sadece
ülkemizde değil tüm toplumlarda karşı cins ile iletişimin sağlıklı olabilmesi
için ciddi çabalar harcandığına göre bu sorun sahiden önemli.) Biraz
detaya inince doğduğumuz gezegenin değil büyüdüğümüz gezegenin çok önemli
olgusu çıkıyor ortaya. Kadın ve erkeklerin farklı gezegenlerden geldiğini
düşünürken aslında, anne ve babaların bilmediğimiz bir gezegenden geldiklerini
fark ediyoruz. Bireyler, çocuk ve gençlik dönemlerinde normal iken anne ve baba olduklarında başka dünür olduklarında ise bambaşka insanlar oluyorlar. Ebeveynler
iletişim kopukluğu yaşarken farkında olmadan gelecek neslin yaşamını da ipotek
altına alıyor.
Kadının/erkeğin yakındığı
konulara bakın, nesillerdir aynı sorunlar devam ediyor. Çoğu insan empati nedir
bilmeden yaşıyor, böyleyken de erkekler Mars’tan kadınlar Venüs’ten diyerek
teselli olmaya çalışıyoruz. (Kısaca tarafların
birbirini anlaması olanaksız diyoruz) Ben de anneler Venüs’ten geldiyse
erkek çocuklarına bu gezegenin ruh halini neden anlatmıyor, öğretmiyor diye
merak ediyorum. Anne, oğluna, kadınların kırmızı çizgilerini anlatabilir, eleştirildiklerinde
hoşgörü ile dinlemeyi öğretebilir. Aynı şekilde babalar da kızlarına Mars’taki erkeklerin
çok saf olmadıklarını, banka niyetine kullanılmadıklarını ve kendi anneleri ile
ilgili sorunları küsmeden dinlediklerini anlatabilir.
İlişkilerimizde anlayamadığımız,
kabul edemediğimiz her davranışın ipucu çocuklukta saklı. Aksini iddia edenler
olabilir elbette, bana göre iletişim ağımız büyürken izlediğimiz örneğe göre
şekilleniyor. O örneğin niteliğine göre de dünyada veya galaksinin herhangi bir
adresinde duruyoruz. (Dünyada olanlar
şanslı) Her şeyi hormonlara ve DNA dizilimine bağlamak yerine aile için eğitim
sürecini mercek altına almak gerekli düşüncesindeyim. O zaman aynı gezegende
yaşamak mümkün olabilir, iletişimde olmak sağlıklıdır.
Bilge SEZER ÖLMEZ
not: görsel http://nypost.com/2014/02/26/nasa-announces-mother-lode-of-new-planets sitesinden alınmıştır
not: görsel http://nypost.com/2014/02/26/nasa-announces-mother-lode-of-new-planets sitesinden alınmıştır
Sevgili Bilge,
YanıtlaSilpaylaşımın için seni yürekten kutluyorum.Eline gönlüne sağlık.Yazmaya devam etmelisin ama yazdıkların daha çok okura ulaşmalı .Sevgiyle esen kal.