not: Sitemde bulunduğum bazı dostlar bu karmaşaya "iç mimar" unvanının ve "iç mimarlık fakültelerinin ayrıca açılmasının neden olduğunu söylüyorlar. Haklılar da , mimarlık tüm disiplinleri kapsar, uzmanlık alanında alt başlıkların olması gerekirken bölümler halinde ayrışmanın yanlışlığı bir gün kabul edilecek.
18 Aralık 2013 Çarşamba
CEVAPSIZ SORULAR
not: Sitemde bulunduğum bazı dostlar bu karmaşaya "iç mimar" unvanının ve "iç mimarlık fakültelerinin ayrıca açılmasının neden olduğunu söylüyorlar. Haklılar da , mimarlık tüm disiplinleri kapsar, uzmanlık alanında alt başlıkların olması gerekirken bölümler halinde ayrışmanın yanlışlığı bir gün kabul edilecek.
17 Aralık 2013 Salı
YENİ YIL HEYECANI
yeni yıl köşemiz (her yıl artarak devam ediyor) |
19 Kasım 2013 Salı
MÜZİK VE İLETİŞİM
"Müzik ruhun gıdasıdır" sözü ne kadar doğru. Mutluluktan uçtuğumuzu sandığımızda ya da keder her yanımızı sardığında, kendimizi içinde bulduğumuz nice şarkı var. Mutluluk, yas, terk edilmişlik, aldatılmışlık, mertlik ve nice kavramlar müzikle özdeşleşiyor, aklımıza kazınıyor.
10 Kasım 2013 Pazar
HAYAL KIRIKLIĞI İÇİNDEYİM
7 Kasım 2013 Perşembe
NOSTALJİ
18 Ekim 2013 Cuma
MUTFAKTA SADECE YEMEK Mİ PİŞİYOR?
Nüket Karadeveci ve Buket Karedeveci' nin birlikte yaptığı nefis pasta |
16 Ekim 2013 Çarşamba
OKTAY EKİNCİ'Yİ KAYBETTİK
11 Ekim 2013 Cuma
ENGELLİ ERİŞİMİ
ATATÜRK BULVARI'NDA ÜST GEÇİT |
UÇAKTA CEP TELEFONU KULLANMAK
Her uçak yolculuğundan, sonra cep telefonlarının uçuş öncesi toplanmasının zorunlu olması gerektiğini düşünüyorum. Aslında Ulaştırma Bakanlığı bu işi ciddiyetle incelemeli, uygulamaları da teknik verilere göre düzenlemeli, hızla bilinçlendirme kampanyaları oluşturulmalı. Ya da uygulanmasını sağlayamadığı kuralları kaldırmalı.
GERİ DÖNÜŞÜME İNANABİLMEK
Yıl 2020, 7 yıl önce geri dönüşüme duyarsız kalanlara karşı dile getirdiğim sitem güncelliğini koruyor, ne yazık ki!
Kağıt, metal, cam ve tekstil atıklarının tekrar işlenerek kullanılabileceğini, hem
ekonomiye hem de doğanın korunmasına katkı sağlanacağını hemen herkes biliyor.
Ancak, tükettiklerimize oranla yeniden işlenen malzemeleri kıyasladığımızda geri
dönüşüm bilincinin çok yüzeysel olduğunu görüyoruz. Çünkü başta anne ve
babalar, sonra da okul/kurum yöneticileri bunun gerekliliğine tam olarak
inanmış, bilgilenmiş değiller. “Konudan haberimiz var ama bizim uygulamamıza
gerek yok” tutumu benimsendiği için çocuklar da gençler de bilinçli
davranamıyor. Lisans eğitimi almış
kişilerin bile bunu dert etmediğini görünce şaşırıyorum.(aslında oldukça
kızıyorum, akademik doğrular kağıt üzerinde kalıyor diye) Nerede kaldı ekonomi
formülleri üzerinde analitik düşünmek, ekolojik dengeyi korumak ve döngü
kurallarını biliyor olmak.
Öğrenilmiş bilgiler sadece kariyer için mi gerekli? Gelişmiş ülkelerde herhangi bir uyarı olmadan alışkanlık haline gelen bu duyarlılık neden bizde yok diye kimse üzülmüyor sanırım. Kazanılır atıkların organik çöpler ile aynı yere atıldığını gördüğüm anda hemen uyarıyorum ve her seferinde moral kaybı yaşıyorum. Görmezden gelmek zorunda kalmayayım diye yakın arkadaşlarımın bile evinde çöp atmaya çekinir oldum. Kişinin kendisi ve ailesi için gösterdiği özeni toplumun geneline gösteremiyor olmasını algılayamıyorum. Israrcı olduğumda da ilişkiler yıpranıyor, beklentilerin farklılığı üzüyor beni.
Belediyelerin çöpleri birlikte topladığı için ayrıştırmanın boşa gideceğini ya
da atıkları ekonomiye kazandıran toplayıcıların zaten var olduğunu söyleyip, bunu
zahmet sayanları görmüşsünüzdür. Bu aymazlığa
tahammül edemiyorum. Ayrıştırdığımız poşetler aynı yerde toplansa da o çöpün ayıklanmasını
üstlenenlerin işini kolaylaştırmamız gerekmez mi?
Evsel atıklar ile dönüşüme girecekleri ayrı
torbalarda biriktirmek ne kadar zor olabilir ki! Caddelerde parçalanmış dağıtılmış
çöp yığınlarından kurtulmak başlı başına bir kazanım; diğerlerini saymıyorum
bile.
Çöp artıma tesislerinde, temiz ve kuru atıkları ayıklamayı kolaylaştırmak bizim elimizde. Bu işi yapanlar, illa ellerini çocuk bezlerine mi sürsün, kokmuş bozulmuş gıdaların arasından mı seçsin şişeleri, kutuları, eski giysileri? Nedir bu bencillik ve üstten bakış, anlamak mümkün değil! Görselde ürün ayıran işçiler var, çalışma koşullarına bakın lütfen, birazcık saygı duymak bu kadar mı zor?
Yurt dışında evsizler ve yoksullar dışında çöp karıştıran, malzeme toplayan yok. Bizde ise tam tersi, özellikle çocukların sırtına yüklenmiş koca bir sorun yumağı durumunda bu iş. Çöpten dönüşebilir malzemeleri toplayarak geçinmeye çalışan, umutları kaybolmuş çocukların problemlerinin hepsini biz çözemeyiz elbette ama işlerini yapmalarına yardım edebiliriz. Sadece bir an için onların da üşüdüğünü, acıktığını, yorulduğunu ve eğitim hakkı olduğunu düşünmeniz yeterli. Sizin çocuklarınız gibi.
Doğayı koruma bilinci ve ekonomiye katkı sağlama farkındalığı toplumlara büyük ayrıcalık kazandırıyor. Maalesef bizde, elde edilecek fayda, kişiye direkt yansımadığı için bu konu yeterince önemsenmiyor, çöpleri aynı kutuya atmak da kusur sayılmıyor. Oysa kişisel kazançtan söz edilse; geri dönüşümde parasal ya da hemen elde edilebilecek promosyonlar verilse tek şişe dahi çöpe atılmaz. Deneyin görün, toplanılmış yeniden işlenebilir atık miktarına göre tüm sınavlarda ek puan ya da faturalarda indirim uygulanacak olsa, yurt çapında seferberlik başlayacağına eminim. (Komşusunun çöpünü bile karıştıranları görüntülemek isterdim)
Anneler ve öğretmenlere çok iş düşüyor, çocuklarımıza her şeyden önce bilinçli
ve vicdanlı davranmayı öğretmeliyiz. Akademik başarının görünür faydalarına ve kariyer
hedeflerine odaklanmanın yanında duyarlı birey olmanın üstünlüklerini de anlatmalıyız. Doğayı, çevreyi,
ekonomiyi korumak bizim işimiz değilmiş gibi yaklaşmak yerine “geç kaldık
diyerek” bilinçlenme düzeyini yükseltelim.
Yerel yönetimlerin, ilgili kurum ve kuruluşların, aileler ve okullar ile iş birliği yapmasının ardından çağdaş çözümlere kavuşulacağına inanmak istiyorum. İçselleştirmeyi başardıktan sonra gerisi kolay. Biz üstümüze düşeni yapalım, mutlaka çekim alanı oluşacaktır.
Not
Oğlumun sosyal bilgiler ders programındaki ödevleri ile ilgilenirken doğal
kaynakların tükenmesi, geri dönüşüm, küresel ısınma ve bilinçli kullanım konularını
kapsayan ünite başlığı gördüm. Öğrencilere öğretiliyor ama kağıt üzerinde
kalıyor demek ki. Hatta eğitimcilerin arasında bile bunu önemsemeyenler var, farkındaysanız. Okulda
öğrenip evde pratiğini yapmadan bu bilgiler nasıl kalıcı hale gelebilir?
Dolaptan süt ya da soğuk içecek alıp içen çocuk şişeyi çöp tenekesine atıyor,
ebeveynleri gibi. Bu refleks çok tanıdık geliyor değil mi; çünkü çocuk
gördüğünü uygular.
Çöpleri ayrı atmayı kaç tane erişkin içselleştirmiştir acaba? Acaba dönüşebilen atıkları ayrı bir poşette toplamak pozisyon kaybı olarak mı algılanıyor, yoksa gereksiz hassasiyet mi kabul ediliyor, gerçekten anlayamıyorum. Doğa tükendiğinde duyarsız anneler de algısını körelten gençler de çok pişman olacak ama bedelini tüm insanlık aynı koşullarda ödeyecek ne yazık ki!
KARDEŞİMİN HİKAYESİ
Kardeşimin Hikayesi “Aşk, bir uçurum kenarında gözü bağlı yürümektir.” sloganı ile tanıtıldı ancak kitapta aşk yoktu sanki. Ana tema, kaybedilmiş değerlerimiz, beynimizin yanılsamaları ya da yaşamdan “tuhaf” kesitler gibi bir yönlendirme ile öne çıkabilirdi diye düşünüyorum. Tuhaf da değil çarpık diye düzeltmeliyim. Neden derseniz;
- Kitapta kocasını aldattığı varsayılan ve bıçaklanarak öldürülen bir kadın var. Koca onu o kadar seviyor ki, aldattığı erkekleri bulup, onlarla mutlu olup olmadığını merak ediyor. Karısının tenini seven, bedenine sarılan, sevişen erkeklerin hislerini öğrenmek istiyor. Bunu da aşkın en üst noktası, “kıskanmayı unutmak” diye tanımlıyor(!)
- Sevdiği kıza kavuşamamış, neredeyse bir hayali sevmiş olan Mehmet karakterinin sevdiği kadın olan Olga ile ilişkisinin tanımı çok dar. İkisinin birebir yaşadığı ne ruhsal ne de bedensel birlikteliğe ait bilgi yok. Birbirlerini ne kadar tanımışlar,, duygularını hangi dille paylaşmışlar? Kadın erken ilişkisinin verdiği ruhsal ve fiziksel doyum hangi düzeyde oldu ki uçurumun kenarında gözü kapalı yüründü? Olga’nın bazı anlarda sağlıklı olamadığından söz ediliyor. O zaman duygularının gerçekliği nedir, erkek tarafından karşılık bulunmamış platonik sevda, aşk olabiliyor mu? Ne yaptığını bilemeyen, hatırlamayan bir kadın için tutku değil de şefkat duygusu ağır basmaz mı?
- İki kadın arasındaki aşk çok yüzeysel ve itici bir tanımla aktarılıyor. Taraflardan birisinin kıskançlığı ile erkek karakterinin yaşadığı dramın tüm sürece yansıması çok abartılı.
- Beynimizin olayları nasıl farklı algıladığını, insanın isterse yaşamını nasıl radikal olarak değiştirebileceğine dair örnekler var fakat kitabın ana kurgusu ile ilgisi tartışılır. Psikolojik sorunların insanlara istem dışı şeyler yaptırabilmesi mümkün, ancak araya sızan yapay unsurlar var.
- Bunlardan da öte usta bir yazardan beklenmeyen anlatım biçimlerine rastladım ki kitapla ilgili benim hayal kırıklığım böyle başladı sanırım. Çok fazla marka adı kullanılmış. Sıfatlarla açıklanabilecek kavramları ürün yerleştirme yöntemiyle öne çıkarması şaşırtıcı doğrusu. Örneğin hiç viski, votka içmemiş, etiketler arası lezzet ayırımının farkında olmayan bir okur için satırlardan aklında kalan ne olur? Pahalı bir içki ile ucuzu arasındaki fark marka belirtmeden de anlatılabilirdi. Ipad mi tablet mi demeli; aradaki fark selpak ile kağıt mendil örneği gibi.
- Başka bir gözlükle baktığımda “erkek karakter” örneklerinin neredeyse hepsi ağır eleştirilere açık, karizma ya da güven duygusu hiç olmayınca daha mı ilginç oluyor acaba? Çelişkili tutumlar yorucu olmuş. (romanlarda gerçek yaşam algıları dışına çıkılabileceğinin farkındayım elbette. Psikiyatrik analizler ve sentezlere atıfta bulunmak yetmemiş. )
Özetle,
kitaptaki kurgudan, yaşamdan gerçek öğeler bulunmamasını dileyecek kadar yorgun
ayrıldım. Değişik olmak ile marjinallik aynı şey mi? Kayıpların büyüklüğü hep uçlara mı iter kişiyi?
Görüşlerimi,
amacımı ve haddimi aşmadığımın farkında olarak açıkladım. Sanatçıların topluma ulaştırabilecekleri
mesajları önemsiyorum, bu yüzden paylaşma gereği duydum. Sanatın her dalında
olduğu gibi edebiyatta da tarafların içtenliği esas olmalı. Okur-yazar sorumlulukları farklı dağılıyor elbette ancak elinde kalem olanın
yönlendirme gücü var. Ben ürünü orijinal baskısı ile alıp, emeğe saygı duyuyorsam
yazar da ortaya çıkan eserine dışarıdan bakabilmeli ve popülist yaklaşımdan
etkilendiğini görebilmeli.
Üzülerek
söylemeliyim ki bu kitap ile hayal kırıklığına uğrayan tek okur ben değilim.
Serenad’ta gerçek bir hikayeye tutunarak aktarılan duygular çok etkileyiciydi.
İyi ki o daha önce basılmış, son eseri okuyanlar diğer yayınlanan eserlerine
ön yargılı bakarlardı.
Sevgilerimle
Bilge
SEZER ÖLMEZ