18 Ekim 2013 Cuma

MUTFAKTA SADECE YEMEK Mİ PİŞİYOR?

MUTFAK : EVLERİN  NEŞELİ,ÜRETKEN VE YOĞUN TRAFİKLİ ALANI

  Nüket Karadeveci ve Buket Karedeveci' nin  birlikte yaptığı nefis pasta


Mutfak” sözcüğünü, yiyecek elde etmek ve bu iş gereken aşamaları barındıran mekan olarak algıladığımız gibi bazen de bir işin ön hazırlığı ya da sonlandığı yer olarak kullanıyoruz. “…..” tekniğini önce “o işin mutfağında öğrenme” ya da “o konunun mutfağı farklı” gibi terimler günlük yaşam dilimize yerleşmiş durumda. Farklı bir açıdan baktığımızda ise  ilişkilerin geliştiği ya da sonlandığı yaşam alanı olarak da adlandırılabilir. Aile içinde  olsun, bir evi, ofisi paylaşırken olsun  ilişkilerin, en şeffaf izlenebildiği yerdir. Ayrıca pek çok evde önemli konuların erkeklere açıklanmadan önce son halinin karara bağlandığı kürsü görevi de görür. Ne tuhaf değil mi, yiyecek elde etmek kadar doğal bir iş; kişilerin yaşam biçimi, sahip olduğu kültür ve yaşam düzeyi hakkında ipuçları veriyor. İlişkiler kuvvetleniyor ya da yıpranıyor bazen de sonlanıyor.
Bu konu nereden çıktı? Kız sohbetlerinde, birbirine gereksiz yere rakip olan kadınlar ve yarattıkları mutsuz ortam hep konuşulur. Aynı erkeği ve aynı iş kariyerini paylaşmadığı halde birbirinin gözünü oymaya aday kişileri siz de tanıyorsunuzdur. Bazen konu başlığı farklı olur ama özü aynıdır. Düşündüklerimizi paylaşıyorum. Kadınların güç savaşı her zaman akademik düzeyde ya da fiziksel özelliklerin yarışması ile olmuyor. 

Mutfakta geçerli olan kanunlar ya da onların yerine geçen kurallar dizisi var. Bakmak ile görmek arasındaki net ayrım gibi düşünebiliriz. Aynı malzeme ve araçlar ile farklı yiyecekler üretilebilir, zaman ve enerji farklı tutarlarda kullanılabilir; yani her evin mutfak kuralı ve kültürünün farklı olduğunu görebiliriz. Tüketim aşamasında genel olarak sular durgun oluyor, özellikle erkekler sonuç ile ilgileniyorlar. Ancak üretim aşamasında mutfağı ortak kullanan ev halkı/ev arkadaşı ya da profesyonel yardımcı çalıştırma durumlarında kişilik çatışmaları ortaya çıkıyor. Temizlik yöntemleri, yiyecek pişirme, saklama ve sunma kültürü eşit olmadığında kaos başlıyor. 

Sosyologlar kadar iddialı olmasam bile, kadınlarını kendilerini en iyi ifade ettikleri, iktidar duygusunu tattıkları en önemli sahanın  mutfak olduğunu biliyorum. Gelişen teknik donanımlı yaşam ve hazır yemek kültürüne karşın kadınların varlığının, gücünün en yoğun hissedildiği platform burası bence. İki ev arkadaşı mutfak yönetiminde anlaşamıyorsa ortak yaşamları yıpranıyor. Aynı şekilde evlilikte anneler, kardeşler mutfakta savaşmaya başlamıyor mu? Kimin daha iyi bildiği, kimin doğru söylediğini ölçmek güç; sonucu hangi görüşün belirleyeceği gerçeği koca bir yaşamı dinamitleyebiliyor. Aile içinde gelin, kaynana, elti, görümceler arasındaki yüksek gerilim çoğu kez ocak başında beslenir. Erkekler bu gerilimi hissederler ancak çoğu kez kaynağını algılayamazlar, hatta tanık oldukları sorunları da önemsiz olarak görürler.  Kimin haklı olduğu, onun daha  bilgili, temiz, pratik hatta  daha görgülü olduğu anlamına gelir ki bu karşıdakine düpedüz hakaret sayılır, ardından soğuk savaş başlar. Savaşılacak güç yoksa da sabotaj taktiği izlenir.(gülmeyin lütfen)

  • “Çocuklara 1 yaşına kadar bal yedirmek sakıncalıdır.” bilgisine karşın söylendiği halde tersinin yapılması durumu (bazen anne, bazen anneanne –babaanne, bazen de bakıcı) aşılamaz. Aynı şekilde, küçük çocukların içeceğine, yoğurduna beyaz şeker ekleyerek hem gıdanın orijinal tadını bozmak hem de istemeden zarar görmesine neden olmak çarpıcı örnekler arasındadır.
  •  Üzerinde “dondurulması sağlığa zararlıdır” uyarısı bulunduğu halde yaş mayanın ısrarla buzlukta saklanması akıl-mantık ile açıklanamıyor. Öyle ki, Nutella şişelerinin üzerinde kocaman ve kırmızı etiket var artık, “lütfen buzdolabında saklamayın” diye yazıyor.  Üretici firma bile ürünün doğru yenilmesini sağlamaya çalışıyor. O etikete karşın buzdolabından çıkarıp servis edenler var.(hemen dolaba bakabilirsiniz)
  •  Dondurulmuş eti çözdürüp işlemden geçtikten sonra oluşan ürünü veya artan eti tekrar dondurarak sağlığa zararlı hale getirme hali,
  •  Aysberg yaprakları sıkı zaten, yıkamaya gerek var mı? diye sorulması
  •  Tüketim süresi geçtiği halde mevcut gıdayı ikram etmek, bir şey olmaz diyerek ısrarlı olmak,
  •  Bayat çayı ısıtıp tekrar içmenin sağlığa zararlı olmadığını iddia etmek ya da bunu tasarruf yöntemi olarak kabul etmek,
  •  Torununun beslenmesine cips, patlamış mısır, hazır kek vb konulduğunu gören aile büyüğünün isyan etmesini görmezden gelmek,
  • Çatlak yumurtayı daha ucuz diye alıp, yemeklerde kullanmak,
  •  Paslı borulardan gelen suyu gıda yapımında kullanmayı tutumluluk ile açıklamak,
  • Bulaşıkları hiç arıtmadan artıkları ile makineye yerleştirip koku ve bakteri oluşma olasılığını kabullenmemek,
  •  Aynı yiyeceği büyük tenceresi ile defalarca ısıtıp bozulmasına neden olmak,
  • Tost makinesini -titiz bir insanda travma yaratacak kadar- pasaklı kullanmak,
  • Neredeyse antibiyotik yerine geçebilecek yoğurdun üzerinde biriken suyu, kıvamı bozulmasın diye lavaboya dökmek,
  •  Kişisel bir tercih olan et veya yağ türü seçeneklerinin kullanılması için karşı tarafı incitecek ifadeler kullanmak, sorgulamak gibi çok örnek sıralanabilir. Doğum yapan anneye sütü bol olsun diye mercimek çorbası, bulgur pilavı yedirip iki günlük bebeğin gaz sancısından kıvranmasına, nazar değdi diye açıklama yapılması gibi bir sürü olay sıralanabilir. Anlatılanlar, yemek yemeyi sadece beslenme fonksiyonu olarak algılayan insanlar için   bile tanıdık gelecek.
Bunlar da sorun mu demeyin? Misafir konumundaysanız önemli değil, görmezden gelebilirsiniz. Ancak ortak yaşam devam ettiğinde, taraflardan birisinin ısrarlı, üstünlük sağlayan bu davranışları soğukkanlılığınızı etkileyebilir. Misafir olduğum bir evde, çocuğuna yumurtayı omlet olarak pişirip yedirmeye çalışan annenin elinden tabağı çeken,” hayır sahanda lop pişmiş halde yiyecek” diye tekrar yumurta pişirip gelen kayınvalide bile gördüm.(çocuk 2 yaşında dahi değildi sanırım) Mutfak temizliği yüzünden ortak ev düzenini bozan öğrenciler, kopan arkadaşlıklar, annelerinin aşçılık yeteneklerini kıyaslayıp, kavga eden yeni evliler var.

Ben iyi yemek yapamıyorum diyen kaç kadın gördünüz ya da annemin yemekleri başarılı değil diyen kaç  çocuk? Herkes bireysel olarak aşçılıkta en iyi konumda olduğunu iddia ettiğinde iç içe yaşayan ailelerde görev dağılımı da yapılamıyor doğal olarak... 

Görgülü olmanın anlamı her konuda, görerek, yaşayarak öğrenmek, büyümek olarak açıklanabilir. Neyi bilmediğimizi bir bilsek çoğu evde gerilim sona erecek. Erkeklere, kadınların mutfak savaşlarını ve barındırdığı gücü küçümsemeyin diyorum.

Sevgilerimle

Bilge SEZER ÖLMEZ




3 yorum:

  1. tespitlerine ve düşüncelerine katılıyorum..mutfak işine gelince,dünyanın en iyi aşçıları erkeklerdir..çünkü mutfakta dedikodu yapmazlar ve yemekleri zevkle yaparlar..kadınlar ise yemek yapmayı görev olarak gördükleri için sadece doyurmak için yemek yaparlar...ellerine sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Evin en sıcak en keyifli yeridir mutfaklar. Annelerin dokunulmazlık alanı ,egemen oldukları tek yerdir. Sevgi ile pişen yemeklerin bir masa etrafında topladığı aile bireylerinin bazen keyifli sohbetler bazen ise hararetli tartışmaların yapıldığı dinamik ,canlı yaşam alanıdır.Ne güzel tespitlerde bulunup yürekten, samimi paylaşmışsın. Emeğine sağlık, sevgiyle hoş ve esen kal.Merih

    YanıtlaSil
  3. :))) Kurban bayramının kokusu üzerimizde tazeyken yazılabilecek en doğru konu,tebrikler :)
    Kurban telaşı ile bayram telaşının birleştiği mutfaklar ile ilgili mutlu,komik,trajıkomik,eğlenceli,eğlencesiz,anlayışlı,anlayışsız uff saymakla bitmeyecek kadar deneyimin yaşandığı mutfaklar....
    Keşke mekanların dili olsa da konuşsa..
    Yaşamın ta kendisinin nefesini hissetttiğimiz,her türlü duygunun, kah tabak,çanak sesleri ile kah lezzetli bir yemekle önümüze geldiği yaşamın kaynağı;Mutfak :))
    Sadece bedenimizi değil ruhumuzu da doyurmayı öğrendiğimiz gün,mutfak savaşları sona erecek :)
    Elinize sağlık,çok eğlenceli ve tam zamanında yazılmış bir yazı :))

    YanıtlaSil