Toplumsal çöküşün hızlandığı bu
günlerde çoğu insan gibi üzgün, endişeli ve moralsizim. Son zamanlarda, tarihe
damgasını vuran Rönesans Dönemi bizim ülkemizde de yaşanabilir mi diye
düşünüyorum, yürekten de arzuluyorum.
Avrupa’nın kara cehalet içinde yaşadığı,
bilim adamlarının katledildiği ve insanların din ile yobazlaştırıldığı günler
nasıl oldu da sosyal refaha, medeniyete ve demokratik bir yaşama dönüştü? İlk
yanıt olarak, coğrafi keşifler nedeni ile canlanan ticaret ve sömürgeleşmenin yarattığı ekonomik refahın, Avrupa insanlarına olumlu yansıması denilebilir. Elbette, ekonomik kaygı
taşımayan toplulukların bilime, sanata yapacakları yatırım ve bundan alacakları
haz ile geçim derdi çeken toplumların bakış açısı farklı olacaktır. Ancak Aydınlanma
Çağı’nın tek verisi ekonomik rahatlama değildi. İnsanlar düşünmenin önemini ve
kendilerine kattığı değeri keşfetti. Dürtüsel reflekslerin duygular ile yoğrulmasının
tadını fark ettiler. Mimarlık başta olmak üzere, sanatın her dalında emeğin,
duygunun tasarıma yansımasının nasıl bir ayrıcalık olduğunu deneyimlediler ve yakalanan
muazzam gelişmeyi koruma altına aldılar. İnsanlar akın akın, o yıllardaki
düşünce yapısına ait binaları gezmeye, eserleri görmeye Avrupa’ya gidiyorlar. Muhatap olduğumuz toplumsal gelişme ve
insanların medeniyeti içselleştirmeleri karşısında yapacak ne çok iş, gidecek ne
uzun yol var deyip dönüyoruz. Klasik romanlardan yapılan alıntılarla ya da ünlü
düşünürlerin anekdotlarıyla kişisel gelişim tamamlamaya çalışıyoruz hala!
İçinde olduğumuz ahlaki ve siyasi
dejenerasyonun örneklerini yazmaya gerek yok. Manşetlerde sonsuz sayıda
yayınlanan örnekleri okurken çağlar gerisine koşarak hatta ışınlanarak
döndüğümüzü görenler az sayıda olduğu için kendimizi yalnız hissediyoruz. Elimizdeki
akıllı oyuncaklar ve sosyal medyanın yüzeysel bağı ile kendini modernleşmiş
sayan insanların uyanmasını beklemek uzun sürecek gibi görünüyor. Toplum olarak
Aydınlanma Çağı’nın başlamasını yürekten istiyor muyuz? (Emin değilim)
- Kadın-erkek eşitliği,
- Mirasın adil olarak bölünmesi gerekliliği,
- Trafik kurallarının harfiyen uygulanması,
- Eğitimde, sağlıkta, yargıda ve ticarette dürüst olabilme iradesi,
- Aykırı veya kaçak betonlaşmayı onaylamama kararlılığı,
- Doğayı sevmek ve korumak,
- Çocukların, engelli bireylerin ve yaşlıların ayrıcalıklı olabilmesi, güven içinde yaşayabilmesi
Diyelim ki mucize oldu ve bir
anda kurumsallaşmış ülkede bulduk kendimizi. Düzene, çağdaş bir yaşama hazır mıyız?
Trafikte uzun bir kuyruğu başka bir yöne gidecekmiş gibi geçip araya sıkışan
eşinizin kafasına çanta geçirmek serbest artık! Durak dışı bir noktada inmek istediğinizde
kapıyı açmayan şoföre küsmek yok! Sıra numarası ile işlem yapan kurumlarda sizi
araya sıkıştırmadığı için yönetici olan arkadaşınıza öfkelenmeyi hak
saymayacaksınız. Evinizi proje dışı büyütüp sonra herkes yapıyor belediye bir beni
mi buldu demek de yok! Hayvanseverim deyip köpeğinizin tuvaletini yollarda
bırakıp sokakları kirletmekten vazgeçeceksiniz. Bankada kısacık bir işim var
deyip otoparkın çıkışını kapatmayacaksınız. Eğitim sisteminden yakınıp, yasak olduğu
halde okul öğretmenlerden gizli ders vermesini talep etmenin (talebi kabul etmenin de) cezai
yaptırımı olacak. Ben iyi şoförüm, içkili araba kullanırım deyip sonra polise
rüşvet teklif edince ehliyet tümden elden gidecek. Arabanıza iki yaprak düştü
diye komşulardan habersiz ağaç kesmenin mümkün olamayacağını test edeceksiniz. Boşanırken
gizli gizli eşten mal kaçırmanın ya da tam tersi çocuğu bahane edip karşı
tarafı soymanın ağır bedeli olduğunu öğreneceksiniz. İş yaşamında parasal ilişkileri
kurumsallaştırıp, belgeli hale getirmek gerektiğinde ne yani bana güvenmiyor musun
söylemlerini unutacağız.
Verdiğim örnekler, gördüğünüz gibi sadece sizin terbiyeniz ve dünyaya
bakış açınız ile ilgili. Bunları aşarsak bizi yeterince temsil edemeyen parlamenterler,
yöneticiler ve yolsuzluk olmayacak. Aydınlanma Çağı’nın başlayabilmesi için
hepimizin ilkeli bir yaşamın ayrıcalıklı olduğuna inanması ilk adım bence. Her
erişkin bireyin çevresine katacağı değerler ile ideal yaşamın ne kadar
yakın olacağını görmek, buna inanmak yeterli. Ayrıntılarda ve kişisel
kaprislerde boğulmadan ışık dolu günler dileği ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder