Aynı kutupların birbirini ittiğini,
zıt kutupların da çektiğini Fen Bilgisi derslerinde temel bilgi olarak öğrendik
ve belleğimize yerleşti. Bilim dünyasından gelen bu sonucun kadın erkek ilişkilerine
direkt yansıdığını hep duyduk bazen de inandık. Neredeyse herkesin kullandığı
hiç değilse dinlediği bir söylemdir. Zıt kişilikler birbirini çeker, insan
doğası kendinde olmayanın peşinde koşar diye bir öğretinin etkisinde kaldığımız
doğrudur.
Kadın –erkek ilişkilerinde zıt
kutupların çekim gücü sahiden hep var mı?
İlk başta tam tersi gibi
algılanan bazı özellikler gerçekten insanı etkileyebiliyor. Çekingen ve silik
birisinin, karizmatik bir kişilikten fazlaca etkilenmesi ya da sert mizaçlı olan
kişinin ılık bir ruh ile karşılaşıp sakinliği öğrenmesi gibi! Anlaşılamadığı için kabına sığmayan deli dolu
bir ruhun lafın tamamını söylemeyeceği birisi ile karşılaşması, dinginleşmesi
gerçekten karşı konulamaz bir çekim yaratabilir. Karşıt karakterlerin yarattığı
merak duygusu kişiye, elektrik akımına
kapıldığını, iradesi dışında yönlendiğini bile hissettirebilir. Ancak önemli
olan zıt kutupların çekim özelliği değil oluşan manyetik alanın kalıcı olması
gerçeğidir ki çoğu kez göz ardı ediliyor.
Zıt sözcüğü bir durumun ya da olgunun olumsuzu değildir, tamamı ile
karşıt durumudur. Ancak kadın/erkek ilişkilerindeki zıtlık genelde olumsuz
yansımaya dönüşüyor. Birbirini beslemeyen karşıt duygular, taraflardan birinin
eksilmesine, benliğini yitirmesine neden olabiliyor. Zıt haller nedir acaba? İyimser/kötümser,
aktif/pasif, açıkgöz/saf, uslu/yaramaz, hırçın/uysal, üreten/tüketen,
tutucu/ilerici, pinti/cömert gibi uzunca bir liste yapabiliriz. Kaba/naif,
konuşkan/suskun, batıl/gerçek, özen/baştan savma, keder/neşe, ham/olgun gibi
akla ilk gelen karşıtlıklara dikkatlice bakarsanız teoride zıt olanın gerçek yaşamda
olumsuzluk olarak algılandığını görebilirsiniz.
Özendiğimiz ancak
uygulayamadığımız davranış bütünlükleri ile karşılaştığımızda mutlu
oluruz, iletişim sağlayıp onay alırsak
daha mutlu oluruz. İletişim ilişkiye dönüşürse mutlu olmak uçma hissine
dönüşür. Hayran kaldığımız, merak ettiğimiz ve benliğimizden çok farklı olduğunu
hissettiğimiz kişi ile tanışmak, onaylanmak ve arzulanmak sahiden özel bir
durum. (Bu güçlü
duygu ile tanışabilmek ilk dilekler arasında.) Ancak aldığımız haz kadar ilişkinin
süresi ve niteliği de duygusal varlığımızın hesap özetini etkiliyor. Dikkat edin, son evrelerini dinlediğiniz aşk
öykülerinde, vahşi cazibe, artık evcilleşme döneminde olduğundan taraflar aynı
dünyadan olmak istediğini anlatmaktadır. Kültürel ve ekonomik kategoriler
sorgulanmaya başlanmış, benzer koşullarda büyümek birden tüm ayrıntıları ile önem kazanmıştır.
Güncel klişelerden birisi çiftlerin
aynı dili konuşamaması söylemidir. Bir ilişkinin olmazsa olmazı olan sağlıklı
iletişim için tarafların hangi kutupta büyüdüğü, erişkinliğinde de hangi adresi
seçtiğine ilk başta dikkat edilmiyor, dil bütünlüğü de o zaman bozuluyor. Bu ortamda temel eğitim ve aile kurgusu bakımından sahiden zıt dünyalardan gelip de
karşı cinse duyulan tutkuyu yıllarca taşımak, beslemek epey güçleşiyor. Orta
yaşlar ve üzerini yaşayan bireylerin çoğunluğu salt bu nedenle ilişkilerindeki
aksamalardan, eksilmekten yakınıyor. Aşkın, arzu ile karıştırıldığı başlangıçlarda
zıt karakter özellikleri afrodizyak gibi sanıldığından normal bir sonuç
aslında!
Cinsler arasındaki çekimin zıt
özelliklere dayandırılması kabulü ne kadar doğru bilemiyorum. Gözlemlerim ve
yaşadıklarım, aynı kutuptan olmanın kadın erkek ilişkilerinde itici etki taşımadığı
yönünde olduğunu söylüyor. Son derece öznel bir söylem olsa, öz’de aynı detayda farklı olmanın daha
çarpıcı olduğunu düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder