19 Aralık 2020 Cumartesi

2020 BİTERKEN

 

2014,Aralık / Zürih

Takip edilmesi mümkün olmayan hızlı gündemi ve olağanüstü olaylarla dolu 2020 senesi, bitmek üzere. 2019 ‘un son günlerinde paylaştığım yeni yıl yazımda vurguladığım güzel duygu ve düşünceler yerine, kaygı eşiğimizin yükseldiği, doğal felaketler ve karantina ile geçen 2020’ye  sitem doluyum.


2019 uğurlama yazımdan bir alıntı yaptım.
(https://bilgesezer.blogspot.com/2019/12/pariste-yeni-yl-oncesi-arsivimden-yine.html    


“Bu yeni yılın diğerlerinden farklı geçebilmesi mümkün olacak mı sizce? Yanıtımızı, şu an sahip olunan varlıklar ile gereksinimler listemizin dengesi belirleyecek elbette. Toplumsal olarak yakındığımız ama çözümünü mucizelere bağladığımız sorunları yine yok sayarsak pek çok şey, yine yeni bir yıla kalacak. Aynı şekilde kendimize ait kararlarımızda önceliğimiz, başkaları tarafından onaylanmak olacaksa yine yarım kalmışlık hissi ile uğurlayacağız bu seneyi de. Nedenini bilemediğimiz bir şekilde yaş aldıkça geçmişe ilişkin özlem duygusu belki bu durumdan kaynaklıyordur.
Yeni yılda “yeni” bir şeyler yapalım.”
 
demişim.


Tüm dünyayı ele geçiren ve rutin yaşam alışkanlıklarını unutturan Corona Virüsü, gündemi hala elinde tutuyor. Aşı ve ilaç bulma çabasının merakla izlendiği, bilim adamlarının dünya gündemini belirlediği bir süreç içindeyiz. Korkunun gücü, olaylara bakış açısının yönlerini değiştirip, yaşamdaki öncelikleri yeniden sıraladı. Aslında kişilerin iç dünyasının daha gözle görülür biçimde dışa vurmasını izledik. Tarihçiler ve sosyologlar 2020 yılını kayıtlara nasıl geçirecek doğrusu çok merak ediyorum.


Çoğu kişi gibi, 2020’ye çözüm odaklı  misyon yüklemişken, o, kayıplar senesine dönüştü. 2020 başında yitip giden askerlerimize, aralıksız devam eden  çığ, deprem, sel olaylarında  ve salgındaki kayıplarımıza çok üzülüyorum.  Bir anda Covid-19 virüsü ve üzerimizde yarattığı ölüm riski kaybolsa, karantina günlerinde neler yapabilirdik diye düşünür, sorgular mıyız koca bir yılı? İşlerin yavaşladığı, yolculukların, sosyal programların ertelendiği, trafikte giden sürenin kazanıldığı günler  geçirdik. Kişisel olarak, insanlığın evrensel doğrulara teslim olmasını, saygı göstermesini başlatan haberler duyma beklentisi içindeydim. Böylesine kaygı verici bir bekleyiş döneminde,   meslek gruplarının öncülerinden, şirketlerin araştırma-geliştirme bölümlerinden, devlet adamlarından, yatırımcılardan beklenen ses çıkmadı. Sorunların azaltması yönünde kalıcı çözümlere doğru  adımlar atıldığını duymak, ne çarpıcı bir haber  olurdu.


Mimarlık ile başlarsam; yeni bir imar yönetmeliği yazılabilir, proje oluşum ve onay sürecinde mesleğimizin muhatap olduğu aksaklıklar ortadan kalkabilirdi. Kent siluetinin korunması ve yapılaşma standardındaki kalitenin   uygarlığı nasıl yansıttığı, anlaşılır şekilde tartışılamaz mıydı? hiç değilse yeni yerleşim bölgelerinde, binalar ile trafik akışı arasında yeşil bantlar bırakılsa, koşu  ve bisiklet yolları zorunlu tutulsa, gelecek için bir kazanım olmaz mı? Üzerinde çok çalışılan ve inşası hiç durmayan konut projelerinde hala giderilemeyen sorunların çözümünde  kim adım atacak? Örneğin, sık dile getirdiğim ses yalıtımındaki sorunlar, ömür boyu çekilen ve kuşaklara aktarılan çile olarak devam mı edecek? Duyarlı belediye başkanlarının desteği ve basit düzenlemelerle çözülebilir oysa, bilin isterim.


Sosyal güvenlik tanımının eşit hale gelmesi gerekmiyor mu? Her çalışanın emeklilik birikimi ve tazminatını devletten alması, işveren ile bağının kesilmesi daha medeni, daha güvenilir bir uygulama değil mi? Emeklilikte, aynı meslek grubundaki   kamu  personeli/ sigortalı çalışan ve işveren arasındaki birey maaş farkı düzeltilmesin mi?


Öğrencilerin her yaş grubunda girmek zorunda oldukları sınavların, neleri ölçmesi gerektiği tekrar yanıtlansa iyi olmaz mı? Çocuklarının yetenek ve ilgi alanlarına hitap eden branşlarda eğitim almaları niye çetrefilli bir yoldan geçiyor? Dayatmaların  olumsuz etkileri  bir ömre yansıyorken, sınav içeriği neden temel hedefi bulmaya yaramıyor? Devamında, aynı meslek dalında,  özel ve devlet üniversiteleri arasındaki puan eşitsizliği de, taraflarca sorun olarak görülmüyor. Eşit yetkiye, eşit olmayan emekle ulaşmak mutlaka tartışılmalı, bu haksızlık giderilmeli.  Kriz yönetiminde, sadece sağlık değil her alanda donanımlı uzmanlar, yöneticiler arayışımız arttığı için, altını çizdiğim konulardan birisi de bu oldu. Yetkin olmayan meslek sahiplerinin sayısını arttırmaya gerek var mı?


Yine, sadece benim için gerekliymiş gibi hissettiğim, bir türlü gerekli ilgiyi görmeyen geri dönüşüm başlığına değinmeden geçemeyeceğim.  İlgili bakanlıklar ve sivil toplum örgütleri,  özendirici kamu spotları hazırlayabilirdi. Ekonomi ve doğanın korunması belli ki büyük kitleleri ilgilendirmiyor. Ödül veya depozito sistemi pilot bölgelerde denenebilir, bireysel bilinç oluşturması sağlanabilirdi. Çünkü, kazanılır atıkların ayrıştırılmasına duyarlı yaklaşmak, statü eksikliği yaratıyormuş gibi yaygın bir vurdumduymazlık maalesef çok yaygın. Bu kibirli  yaklaşımın, sosyolojik ve psikolojik mercek altına alınması ne iyi olurdu, yaptırımların gündeme gelmesini bekliyorum doğrusu.

Konu başlıkları çoğaltılabilirdi, sadece eleştiri yaparak günü yaşamak ya da muazzam özelliklere sahip yeni bir kurtarıcı beklemenin zayıflığına vurgu yapmak istedim. Covid-19'un yarattığı ekonomik hasarı üstelenen, insanını koruyan, fırsatçılığı önleyen ve bilimin ayakta alkışlandığı ülkeler örneği var neyse ki. 


2021, bereketiyle, müjdeli haberleri ve sürprizleriyle içimizi ısıtır umarım. Her seneye içten dileklerle ve beklenti ile başlıyoruz, ancak problemlerin çözümü yerine ötelenmesini uygun buluyoruz. Azınlığın çabası ile ortalamayı tutturmaya çalışmak yeterli değil, kendi alanlarımızda neler yapabiliriz diye kafa yormalıyız. Sonuçla değil problemlerin özü ile uğraşmayı, samimiyet ölçüsü olarak görüyorum. Bireysel  kazanımlarının ötesine geçebilmeli, toplumsal düşünebilmeliyiz.


Karantina günlerinde içsel yolculuklara, vazgeçiş veya tutunmalara dair gözlemlerimi yazacaktım aslında. Yine toplumsal endişelerim ağır bastı, duyguların, kaygıların bizi yönetmesi  başka bir yazıya kaldı. 
Geçen yıl yazımı şu satırlarla bitirmişim.  

 "Tüm toplumlara ulaşacak, aynı zamanda çekirdek aileyi simgeleyecek sevgi, saygı dolu düşünceler ile 2019 yılını, elim varmasa da uğurlayalım artık. “2020” yazımı da söylemi de güzel bir yıl adı. Öyle kolaylıkla yazıp söyleyelim ki, unutamayacak kadar güzel olsun, bitmesin diyecek kadar dolu dolu yaşansın."

 Dolu dolu yaşandı da hiç bitmesin dedirtmedi, beni de mahcup etti !


Kendi adıma çok yorulmuş, bunalmış olsam da 2020 senesi kişisel kayıtlarıma ayrıcalıklı bir yıl olarak geçecek. Oğlumun istediği üniversitede lisans eğitimine başlamasını ilk sıraya yazarak,  duygusal ve düşünsel hareketliliğimin, uğraşlarıma yön vermesiyle heyecanlı bir yıl sonu  uğurlaması içindeyim.


Sağlıkla geçecek, normalleşeceğimiz 2021’e hoş geldin diyorum.
Sevgilerimle.  


  
Bilge SEZER
 
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder