Blog sayfamı, toplumsal olaylara
dikkat çekmek, insan ilişkilerinde farklı bakış açıları olabileceğini göstermek,
deneyimlerimi aktarmak, yaşama dair görüşlerimi her an sohbet edemediğim dostlarımla,
paylaşmak üzere açmıştım. Bir süre farklı konularda yazılar paylaştım, sonra yazamamaya başladım, yarım kalmış birçok
taslak metin dosyamda duruyor. Yazmaya başlıyorum, tamamlayamıyorum, metni
bitiriyorum yayınlayamıyorum. Tanışmadığım halde yazılarım üzerinden aynı
görüşleri paylaşan okurların varlığına rağmen uzun süredir sayfama ekleme
yapamadım. Çünkü toplum gündemi, kişisel paylaşımların çok ötesinde ağır ve
parçalanmış değer yargıları ile çok hızlı değişiyor.
Hangi konu beynimizi ne kadar
meşgul etmeli, rutin yaşantımızı ne kadar engellemeli, üzüntüler ne kadar gizlenmeli,
kısaca insana dair kayıplar ne kadar ötelenmeli soruları ile günlük akışa
dönmek kolay değil.
Sözün bittiği yer diye başlayan
olayların yakın tarihlisinden başlarsak;
Tekirdağ, Çorlu’da oluşan tren
kazasının gerçek nedenleri,
Yakın zamanda kaybolan, sonra da
ölü bulunan küçük melekler,
Minicik bedenlerde oluşan tecavüz
olayları ve bunların üzerinin (ne acıdır ki yargı eliyle bile ) kapatılması, çoğu
zaman konunun açığa bile çıkamaması,
Terörde yitirdiğimiz canlar ve geride
kalan ailelerinin dinmeyecek acıları,
Ormanlar, dereler, kıyı şeridi ve
ufuk çizgisinin bile rant uğruna talan edilmesi,
Öldürülen, şiddet mağduru
kadınlar,
Hiç olmadığı kadar büyük bir ekonomik
krizin hızlıca yaklaşması,
Sokakta can güvenliğinin kalmadığını
kabul etmek,
Sınavlarda yaşanan skandallar,
eğitimde geri dönülmez hataların ısrarla tekrarlanması,
Yaşanan ve unutulmak üzere
arşivlerde yer alan bombalı saldırılarda yitirilen yaşamlar, acılı aileler,
İhmaller yüzünden olan ölümlü iş
kazaları, maden facialarından ders çıkarılmaması,
Nezaket sınırlarının unutulduğu siyaset
arenası, güvenilir olmayan seçim koşulları,
Yapılaşmanın betonlaşma ile eşleştiği,
bir yandan da kültür yıkımının benimsenmesi, gelecek nesillere kalacak şehir siluetlerinin
içler acısı hali,
Bilim/ fen /hukuk kurallarının
terk edilmesi ile neredeyse her alanda giderilmesi asla mümkün olamayacak
kayıplar hep ön planda iken insanın küçük ölçekli başlıkları tartışası
gelmiyor. Trajedi bizim eve uğramadı nasılsa,
hayat bize güzel demek mümkün değil, toplum
cinnet noktasında.
Karamsarlık bulutu gökyüzünü
kaplamışken, doğrunun ne olduğu tartışmalı hale gelmişken dahi karşılıklı görüş
alışverişinde bulunmak üzere çabalayan, toplumu bilgilendirmeye, genç kuşakları
bilinçlendirmeye emek harcayanlar da var. İlkelerinden ödün vermeyen, onurlu yaşamı
ranta, kişisel çıkara tercih etmiş kalemler ile konuşabileceğimiz, felsefe yapabileceğimiz,
umut içeren konu başlıkları da mevcut.
Yüksek bütçeli konut ve ofis projelerinde
tekrarlanan teknik hataların bizlere yüklediği duygusal ve parasal sorunlar, yanlış
yatırımların ülkeye maliyetinin irdelenmesi,
İşsizliği azaltmak, her meslekte ara
elemanın önemi, niteliği,
Her yıl değişen sınav sistemi ve müfredat
ile öğrencilerde oluşan kaygı bozuklukları, velilerin sisteme ayak uydurma
çabaları,
Teknoloji ilerlerken, gerileyen kazanımlar,
Temel eğitim almış bir gencin hangi
zorunlu bilgilere sahip olması ve bunu günlük yaşama aktarabilmesi,
Anne baba olmanın kapsadığı
sorumluluklar,
Kırsal alanda yaşayan bireyler
ile kent yaşamındaki kitle arasında uçurum düzeyinde bilgi, görgü farkı
olmaması için devletin izlemesi gereken politikalar,
Sağlıklı bir ekonomi için, zaman,
iş gücü, sermaye kullanımı kriterleri,
İletişim hataları, yüksek egonun,
ailede, işte, toplumda yarattığı travmalar,
Mimarlık başta olmak üzere güzel
sanatların yaşam kalitesine eklediği katma değerler,
Çağdaş bir toplumda yaşayabilmek
için kolaylıkla üstlenilecek bireysel ödevler,
İnsan olmanın diğer canlılara
göre içerdiği duygu zenginliğinin gelişmesi, centilmenliğin içselleştirilmesi
gibi insanı içine çeken gündemler de var.
Üst satırlarda yazdığım keder
içeren olaylar yaşanırken, toplum ayrışırken, alt başlıkların önemi kaldı mı
artık emin değilim. Terör saldırıları, şehit haberleri, öldürülen çocuklar, katliamlar,
kazalar, skandallar sonrasında yayınlanan kınama, taziye mesajlarının hemen
arkasından özel yaşamdaki, empatiden uzak paylaşımlar moralimi bozuyor. Kaygı eşiği,
duyarlı insanlarda gittikçe artarken, çoğunluk
hala dizi, yarışma ve tuhaf içerikli programların yayın saatinin ya da kendi
özelini paylaşmanın peşinde. Öte yandan insanlık dışı bir olay hakkında görüş
bildirirken bile taraf olmak, belden aşağı vurmak, düzeysiz hitaplar, küfürler
içinde moral nasıl yüksek tutulur bilemiyorum. Olumsuzluğu, duyarsızlığı
abarttığımı düşünmeyin lütfen. Tüm ulusu ilgilendiren yönetim biçimimizin değişmesi
ve güçler ayrılığındaki denge kaybı, tren kazası, kayıp çocukların ölüm
haberleri manşette iken son günlerde neyin öncelikli olduğunu takipte olduğunuz
kişilerin sosyal medya hesaplarından görebilirsiniz.
Karamsar bir yazı gibi görünse de
aslında yapacağımız çok şey olduğuna dikkat çekmek üzere yazdım. Kalemler,
sözler, notalar, resimler daha çok konuşacak, yürekler daha da duyarlı
hissedecek. Elbette makro sorunlar varken mikro çözümlerden kopmayacağız,
bırakmayacağız, sorumluluktan kaçmayacağız.
Arayı açmamak üzere hoşça kalın…..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder