7 Kasım 2013 Perşembe

NOSTALJİ

ESKİ ZAMANA  DUYULAN ÖZLEM

Son yıllarda müzik, yemek, dekorasyon, moda ve daha birçok konuda eskiye duyulan özlemi izliyoruz. İnsanlar eskiyi neden ısrarla arıyor acaba? Üstelik teknolojik ev/ofis eşyalarının konforuna, bilişim dünyasının sunduğu akıl almaz kolaylıklara, evrensel iletişime, yolculuğun eziyetten konfora dönüşmesine karşın arıyor. Yaşamın bir tarafı kolaylaşırken, maddi varlıklar artarken insanın içsel yapısına dönük serveti azalıyor. Özellikle insan ilişkilerindeki doğal, sıcak hava kent yaşamında yok artık. Bir insana güvenme olgusu tamamen duygusallık (ahmaklık demeye dilim varmadı) olarak tanımlanabiliyor. İnsanlar kalabalık içinde olsalar dahi yalnızlar, tamamlanmamış duyguları var.  Eski yaşama duyulan özlem, moda söylemi ile “NOSTALJİ” bize neyi anımsatıyor da bu kadar önemsiyoruz, peşinden gidiyoruz.
  • Kahvemizi, çayımızı ince cam bardakta veya kaliteli porselen fincanlarda içiyorduk. Plastik ya da kağıt bardakta tüketmek arasında bir fark var elbette.
  • Bizim soframızda annemin bizzat işlediği, diktiği zarif örtüler ve peçeteler bulunuyordu. Şık, temiz ve ütülüydü. Şimdi ise kağıt peçeteyi kullan ve at kolaylığı var. Üstelik daha hijyen diye savunulabilir de!  Peki, lüks tanımına uygun otel ve restoranlar niye ısrarla kumaş örtü ve peçete kullanmaya devam ediyor sizce?
  • Düğünlerde, yaş günlerinde çalınan, dans edilen şarkıları tüm kuşaklar biliyordu, müziğin etkisi yüzlerden okunuyordu. 1960 ve 1990 yılları arasında tüm dünyada kabul görmüş müzik eserleri var.2013 yılındayız hala onlarla dans edip, duygulanabiliyoruz. Son yıllarda ülkemizden çıkıp global üne kavuşmuş bir şarkı var mıdır? Gürültüyü, argo sözcüklerle dolu nakaratları alkışlıyor insanlar,
  • Misafir kabul etmek ya da bir arkadaşınızı ziyarete gitmek ne güzeldi. Şimdi ortalık kirlenmesin, ev sahibi fazla yorulmasın, çocukların ders programı aksamasın diye ev ziyaretleri kalktı. Gürültülü ortamlarda ve garsonların tanıklığında sevgimizi, duygularımızı, sorunlarımızı paylaşıyoruz.
  • Doğum, düğün, cenaze, hastalık gibi olaylarda   komşuların sahiplenmesi ne güzeldir. Asansör beklerken selamlaşmamak için çantasını karıştıran ya da elindeki telefon ile oyalanan komşular, aynı blokta oturduğu halde tanışmayan insanlar var
  • Çocuklar okuldan gelince mutfaktan yayılan taze pastanın kurabiyenin kokusunu tanıyorlardı. Şimdi en yakın pastaneden sipariş veriliyor ya da market ürünleri tüketiliyor. (İçinde katkı maddesi dolu gıdaları insan çocuğuna neden yedirir ki, anlayamıyor insan)
  • Kahvaltı yapmadan işe gidilmezdi. Çalışma saatiniz kaçta başlarsa başlasın kahvaltının her zaman yapılabildiğini bizzat test eden birisi olarak, kahvaltı yapmanın gereksizliğini savunmayı ya da zaman problemi olduğunu anlatan saçma bahaneleri dinlemek istemiyorum. Hele çocuğuna mısır gevreği ile süt içirip gönderenleri hiç anlamıyorum.  Ruh tembelliğine türlü bahaneler bulsalar da bir şeylerin eksik olduğunu biliyorlar aslında.
  • Fabrikasyon ürünler insanlara yetmiyor, çünkü kişiye özel değil.   Üstünde el yapımı/ hand made yazan ürünler neden pahalı, neden daha özel ve zarif görünüyor dersiniz? Mücevher, saat, mobilya, çanta, ayakkabı, kalem ve elbiseler arasında özel olanlar gözünüzün önünden geçiyor değil mi?
  • Yaş sırasına ya da sosyal olaylara göre kazanılan haklar vardı. Dahası hatır sayma diye bir kavramı biliyorduk. “hatırım için” diye……….başlayan cümleler aklınızdadır.
  • Filmleri, dizileri, şov programlarını anımsayın lütfen. Komiser Columbo hep doğruyu arıyordu, Küçük Ev’de aile kavramı işleniyordu, Heidi, Şeker Kız Candy, Uzay Yolu ,Charlie’nin Melekleri, Kaynanalar ve adını yazmadığım çoğu yapımda (Dallas Dahil) mutlu sonu bekliyorduk ya  adaletin yerini bulmasını. Şimdi ise entrikalar, kirli oyunlar, yasa dışı işler, yalan üzerine kurulmuş ilişkiler ilgi çekiyor.
  • Etik konulara hiç girmiyorum, bu bambaşka bir paragraf konusu. Önceden ekmeklerin gramından çalınmıyordu, yiyecekler sağlığa zararlı değildi, ticari kaygılar için hastanelerde soyulmuyordunuz, çocuklarınız sokaklarda güvenle oynayabiliyordu. (İçinde bulunduğumuz ahlaki dejenerasyon her alanda karşımıza çıkıyor.)
Eskiyi canlandırırsak acaba kayıplar geri gelir mi umudu, nostalji kavramını yaşamımıza soktu. Eski gelenekler, yaşam biçimi, değer yargıları ve lezzetleri ısrarla ön plana çıkmaya başladı. Geçmişi canlı tutmaya çalışmak elbette doğal bir tutum ancak abartanlar var ;güzel kavanozlarda satılan ev reçellerini görünce çığlık atanlar bile var. Sanki reçel yapmak özel bir akademik eğitim ya da ustalık gerektirirmiş gibi verilen tepkileri görünce tuhafıma gidiyor. Anadolu insanına göre sıradan sayılan el işleri, nakışlı örtüler, kurutulmuş meyveler gibi çok şey kentli insanlar için çok değerli oldu. Etamin yastıklar, dantel perdeler, oyalı yazmalar için neredeyse açık arttırma düzenlenecek.

Sadece ülkemizde değil, gelişmiş ülkelerde de gençlik sorunları, boşanma oranları, depresyona bağlı hastalıklar ve iletişim eksikliği hızla artıyor. Modern yaşamı benimserken doğa gerçeklerini unuttuk.  Sosyal dertler o kadar çoğaldı ki kişi kendisinden başkalarına da zarar verir hale geldi. Trafik, alışveriş alanları, okullar, iş yaşamı mayınlı bölge gibi. İnsanlar ilaç kullanmadan problemlerin üstesinden gelemiyor ya da birbirine katlanamıyor neredeyse.

Nostalji sözcüğü kaybedilmiş değer yargılarını anımsattığı ve tekrar ulaşılabilme umudu taşıdığı için bu kadar yaygınlaştı sanırım.  Herkes bir arayış içinde olsa da  özlem duydukları şeyin adını bile bilmiyorlar sanırım. aranan ve yokluğu çok soruna neden olan şey aslında “özen” duygusu. Başka bir metinde de özenli yaşam ile ilgili yazacağım.

Sevgilerimle.

Bilge SEZER ÖLMEZ






4 yorum:

  1. sana katılmamak elde değil..yazdıklarının altında yatan gerçek aslında insanoğlu nun nedenli materyalist bir yaşam tarzını benimsediğinin en büyük kanıtıdır..üreten değil hazırı tüketen olduğumuz içindir.''el gider uzay a biz gideriz neden tersine'' nin cevabı yazdıklarında saklı...bizler günü yaşadığımız için toplum biribirine yabancı..aynı apt da oturan bireylerden biribirini tanımayanlar var diyoruz..aynı evin içinde yaşayıpta,çoluk çocuğa karışmışlarda biribirilerini manevi anlamda tanıyamayanlar var..onlar için ne demeli? herşeyimiz ulu orta işyerinde,çarşı-pazar da,otobüste (belediye ve halk otobüslerinde),metro da herkes herşeyi duyuyor,dinliyor,hatta bazen sohbetlere dahil oluyor.hiç tanımadığı insanlar ile...acayip hikayeler,duyuyoruz..bu ülkede yazar olmak için okul bitirmene gerek yok..malzeme bol. çık çarşyıa-pazara, bi
    n toplu taşımaya gör bak ne senaryolar ne hikayeler yakalarsın...ellerine sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Hiç unutmam bir şiir okuyordum, aaa ne güzel dönemimizi anlatıyor diye düşümdüm okurken, şiir bitti bir de baktım şair Shakespeare... Her devir her dönem aynı. Sadece insanlar ya çocuktur, ya büyük, değişsen sadece o.

    Geçmişe özlem duyan insanların, sadece ve sadece çocukluğuna özlem duyduğunu düşünürüm. Anne-baba ve diğer aile bireyleri ile olan o sıcak çocukluk günlerine. Eminim anne-babalarımız da aynı şeyi özledi, atlarımız da. Zira her dünya günü hem acı hem de tatlı günleri içerir ama sadece çocukken güzel günleri algılarız. Çocukluğunda çok sıkıntılı günler yaşayan insanlar da çoktur, onların bir kısmı bunu hatırlar; bir kısmı da, savunma mekanizması ile unuturlar, işte böyle-ben de düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  3. Sahip olma kavramlarımız o kadar değişmiş ki,niteliğini irdelemeden sadece eylem bazında kalıyor çoğu zaman.
    Neyseki delicesine yorulma pahasına da olsa, hala mücadeleci ve sahiplenici tutumlar ile yoluna devam eden o azınlığın içindeyim.
    Annem bana çeyiz hazırlarken asla ''bana bunları yapma kullanmam'' demedim.
    Herşeyin bir yeri ve zamanı vardı bana göre.
    Doğum yaptım annemin yaptığı delik iş,ipeklerde yattım :)) Değer gördüğümü hissettim,keyif aldım.
    El emeği ile hazırlanan her yemek için şükrettim,damak tadıma uymuyor demedim.Sevmesem de tattım,birşeyler öğrendim..
    Annemin diktiği elbiseleri,gömlekleri giydim,gurur duydum annem yaptı dedim.
    Hatta hala da annemin gençliğinde kullandığı pek çok şeyi evimde ve dolabımda kullanıyorum.
    Kullandığımız her ürün, o ürünün üretimini teşvik eder.
    Tüketirken dikkatli olmak bunun için gereklidir.
    Kendi bedeninize ve ruhunuza neyi yakıştırıyorsanız,O'na sahip çıkmalısınız.
    İster yiyecek,ister giyecek,ister arkadaş, ister eş,ister iş...
    Şikayet etmek insanı üretimden alıkoyar.
    Yola koyulmak ise sonuca kavuşturur.
    Ellerinize sağlık,çok güzel bir yazı olmuş,benim de ne çok söyleyeceğim varmış :)))

    YanıtlaSil
  4. Bence çok güzel bir yazı olmuş.İnsanlar arkadaşları ya da aileleri ile geçirecekleri zamanı bilgisayar ve telefon başında geçiriyorlar.

    YanıtlaSil